Foreign Policy’nin son sayısında yer alan söyleşide Frank Gehry, mesafe ve “kültürel farklılıklar” nedeniyle Guggenheim Abu Dhabi projesine katılımının “gönülsüz” olduğunu itiraf etti. Ardından projeye başlamadan önce İnsan Hakları İzleme Örgütü’nden bir avukat ile çeşitli incelemelere bizzat katıldığını, fakat bu girişimin sonuçlarının tam olarak ne gibi bir fayda sağladığından emin olmadığını da ekledi –proje hayata geçtikten sonra belgelenen geniş çaplı emek sömürüsü, tüm dünyadaki emek savunucularının tepkisini çekmiş ve Gulf Labor (Körfez Emeği) adını verdikleri, sanatçılardan ve direnişçilerden oluşan bir çalışma grubu kurmalarına neden olmuştu; grup Guggenheim’ı boykot etmişti. Bu yılın başında da Louvre’da, daha sonra Abu Dhabi şubesine gidecek olan eserler için bir sergi düzenlenmişti. Bu sergiye eşlik eden bir diğer önemli sergide ise Abu Dhabi yönetimince “evrensel bir müze” olarak tasavvur edilen imar planına karşıt görüşteki sanatçı Walid Raad’ın da eserleri yer almıştı. Raad Art Newspaper’a Batılı kurumların Arap Emirlikleri’ndeki şubelerine dair ileri sürdükleri tartışmalı ve saptırımcı söylemlerine istinaden şöyle demişti “Bu objeler [Paris Louvre’daki İslam eserleri koleksiyonu] çıktıkları denizaşırı yolculuk sonunda, küratörlerin ve müze yöneticilerinin tahmin ettiklerinden çok daha sinsi değişimler geçirecekler.” Gehry’nin Foreign Policy’yle yaptığı söyleşide dile getirdiği isteksizliğini, “en nihayetinde bunlar, daha önce başka yerlerde inşa edilmiş yapıların ucuz birer kopyası... tıpkı diğer tüm çirkin şehirlerde olduğu gibi,” sözleriyle daha açık bir biçimde ifade ediyor. Öte yandan Gehry projeye katılımı konusunda onu ikna eden fikrin şu olduğunu söylüyor: “Şeyhler ve karar mercilerinin dediklerine göre bu müze küresel bir sanat kültürü oluşturacaktı... yeni bir çağdaş sanat dönemini gururla sunan bir müze.” Bu her ne demekse.
Gehry'nin 2006 tarihli Guggenheim Abu Dhabi teklifinin eskizi
Her halükârda Foreign Policy muhabiri Guggenheim Abu Dhabi’nin kronolojik gelişiminden bihaber olsa gerek, yoksa gazetecilik gereği Gehry’yi dile getirdiği karşıt görüşlerine dair daha fazla sıkıştırabilirdi. Örneğin Gehry’nin dediğine göre projenin daha başında göreve gelen “İnsan Hakları Örgütü avukatı” çalışma koşullarına dair herkesin öngörebildiği sorunları keşfedip önceden bir önlem neden almamış? Orada belgelenen sömürü nedeniyle yapılan boykot New York Times’da haber olmuşken ve bizzat Guggenheim da bunu kabul etmişken şu soruyu sormak gerekmez mi: Dünyanın en tanınmış mimarlarından biri, nasıl olur da azimli bir kent planlamacısı –fikirleri çoğu kez demokratik süreçlerden geçen Robert Moses gibi– ile kültürel bir diplomasi olarak otokrat kentsel gelişim arasındaki farkı anlayamaz?
Yine de Gehry’nin hakkını yemeyelim; en azından bu söyleşide, Körfez’in firavunvari sınıfının hırsını gayet güzel yansıtan ve bu anıt mezar benzeri müzenin girişine kazınabilecek uygunlukta oldukça veciz bir söz sarf etmiş: “Bence en iyisi müşfik bir diktatöre sahip olmak –tabii zevk sahibi de olmalı!”
http://hyperallergic.com/74228/frank-gehry-appreciates-the-patronage-of-benevolent-dictators/