Arthur Danto'dan Sonra Sanat

2/11/2013 / skopbülten / Barış Acar

Bir süredir Sıradan Olanın Başkalaşımı çantamda benimle dolaşıyor. Aramızda bir kırgınlık, hafif bir çekemezlik var. Ben onu bıraktım, o benden ayrı düştü diye. Oysa 2010’da, yine Ayrıntı Yayınları’ndan, Sanatın Sonundan Sonra’yı yayına hazırlarken böyle değildi. Kitabın özenli çevirmeni Zeynep Demirsü’nün kıvrak dilsel çözümleri sayesinde bu zorlu kitap sırlarını etrafa saçıyordu. Sonrasında memleketten ayrı düşünce kitabın etkisini ölçme şansım olmadı. Uzaktan yankıları geldi zaman zaman dostlardan, öğrencilerden. Yine de akıbetini bilemedim tam tamına. Danto’nun sanatla olan sıkı mücadelesinin Türkiye ayağında neler oldu, merakta kaldım.

Danto’nun Türkiye okuru için en büyük zorluğu, malzemesini sadece görsel sanatlarla sınırlı tutmamasında, edebiyattaki bir örneği ustaca plastik sanatlara taşıyabilmesinde, ikisi arasındaki boşlukta yeni bir felsefi duruşu geliştirebiliyor olmasında yatıyordu. Oysa bizde bu alanlar keskin bıçaklarla on yıllar önce birbirinde koparılmıştır ve nedense bir araya gelmeleri istenmiyor gibidir. Resim bilen, video bilmez. Şiir seven, sinema sevmez. Dansı gören müziği tınmaz. Alanlar arası bu körlük genel bir estetik teorisinin tartışılmasını da olanaksız kılar haliyle.

Öte yandan Danto’nun sürdürdüğü tartışmanın genişlemesi açısından çevirilerin Hegel’in dibe vurduğu yıllarda başlaması en büyük olumsuzluktu. Deleuze’e referans vermeyen işten hayır mı gelirdi hiç?

Oysa Danto okuyanlar bilir, araştırmacının yapıta nasıl sıkı sıkıya bağlı olduğunu. Yapıt üzerine söyleme değil, doğrudan yapıta bakmasını bilen bir estetikçiydi Danto. Bu anlamda Greenbergcü keskin bir gözü olduğunu söylemek de hemen mümkündü. Ancak analitik felsefeyi iyi okumuş biri olarak olguyla dil arasındaki eşikte durup kazı yapması onun ayırt edici yönüydü. Muğlaklığa yer vermeyen, kesin tanımlarla hareket etmesini sağlayan da buydu kanımca. Alın size Türkiye sanat dünyasında kendisine yer bulamaması için bir neden daha.

Sanatın Sonundan Sonra, Hegelci sanatın sonu söylemiyle uğraşıyordu uğraşmasına ama alıntılayıcılarının dillerine doladıklarının aksine sanatın sonundan sonra ne olup bittiğiyle ilgiliydi aslında. Yoksa, ne sanatı bitirmeye hevesli buldumculuk ne sanatın nasıl olup da bu sona sürüklendiğine dair aklıevvellik ne de mevzubahis sonun gelişine yakılan bir ağıttı bu kitap. Danto’nun dilinde sanatın sonu, sanat tarihinin ve onun taşıyıcısı haline gelmiş estetiğin çözülüşüydü. Bir paradigma değişimini imliyor ve yeni bir paradigma yaratmanın zorluklarına işaret ediyordu. Eleştirisi “sanat”a, sanatın taşıyıcısı olan estetiğe değil, bu sanat ve estetiğin beceriksiz ellerde aldığı şekillereydi daha çok. Üsluplar tarihi olarak yazılmış bir sanat tarihinden Brillo Kutuları’nın nasıl çıkamayacağını anlatıyordu. Mevcut kavramsal alet çantasını sıkarak yeni bir söylem üretilemeyeceğini söylüyordu. Üslupsal ayrımların olmadığı, daha doğrusu bütün üslupların aynı anda geçerli olabildiği bir dönemde kavramların orta yerinde açılmış uçurumları işaret ediyordu. Paradigmal sıçramadan sonra sanat hakkında konuşmanın nasıl da konuşmamaya benzediğini gösteriyordu en çok.

 

                                            Andy Warhol ve Brillo Kutuları, 1964

 

Alelâde ve onun dönüşümüyle bu yüzden bu kadar ilgiliydi. Gündelik yaşamdaki bir nesnenin sanat olabileceğinin hakkını veriyordu, ancak galeri galeri dolanıp o nesnenin bu statüye kendiliğinden ulaştığını ya da her şeyin sanatçının sihirli parmağı sayesinde olduğunu haykıran safdil yaklaşıma karşı, dönüşenin aslında paradigmanın kendisi olduğunu öne sürüyor ve zor yola giriyordu; bu dönüşümün olanaklılığını araştırarak.

Elbette Danto’nun zor anlaşılırlığı tahmin edilemez değildir. Kendisi için bile.

“Klasik ödipal modaya uygun biçimde kendi çocuğumla savaşmalıyım çünkü sanat felsefesinin kendisini babası olduğum yazıma bırakacağına inanmıyorum.”[1] diyen birinin bunun fazlasıyla farkında olduğunu sanıyorum.

Sanatın sonundan sonra sanat vardır.

Sanat piyasasından sonra…

Tarihinden…

Yeniden. Sanat vardır.

Ancak onu bir kez daha bulmak gerekecek. Ezcümle, Danto’nun dediği gibi.

 

 



[1] Danto, A.C. Sıradan Olanın Başkalaşımı, (Çev. Esin Berktaş ve Özge Ejder), İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2012.

 

Arthur C. Danto