Antakya’nın Yeniden Yapılanma Sürecinde Gerçekler, Eşikte Bekleyen Tehlikeler

 

Depremden bugüne türlü nedenlerle büyük zaman harcandı. Bu durum hepimizi giderek daha sıkışık bir alana doğru itiyor. Hız vaatlerinde bulunan yetkililer, tutarlı görünmeyen rakamlardan bahsediyor.

Antakya’da şu anda 150 bin hak sahibi, bir yıl içinde inşa edileceği sözü verilen 150 bin konut var.

Bu sayı artacak, çünkü çok sayıda orta hasarlı, hatta hasarsız binanın yıkımı gündemde. Yani hak sahibi sayısının yükselmesi mümkün. Yine de diyelim ki sayı 150 bin. Bunların bir yıl, en fazla iki yıl içinde hak sahiplerine teslim edileceğine dair açıklamalar duyuyoruz.

Bugüne kadar sunulan projelerde ortalama konutlar 120 m2 (dolaşım alanları, otoparklar, girişler ve çeşitli diğer ortak alanları dahil). Biz yine de 120 m2 üzerinden hesap yapalım.

İnşaat alanı 150.000 konut x 120, yaklaşık olarak 18 milyon m2. Bu çok büyük bir rakam, ama aynı zamanda ihtiyaç gibi görünüyor. Her metrekare inşaat için en az beş adam/gün gerekiyor. 100m2 bina için bu sayı, 100 x 5 = 500 adam/gün. Yani 10 kişilik bir ekiple sahaya girerseniz, inşaatı 500/10= 50 günde bitirebilirsiniz. Öyleyse işçilik ihtiyacı: 18 milyon m2 x 5 = 90 milyon adam/gün. Bir yılda 300 gün çalışırsak, 300.000 işçinin eşzamanlı çalışması gerekiyor. Bunlar çok büyük sayılar. Üstelik konu sadece konut alanları...

Bu hesabın içinde neler yok? Kamu binaları, kreşler, hastaneler, öncelik verilmesi gereken eğitim ve spor tesisleri gibi yapılar, en öncelikli olması gereken altyapı inşası yok. Tüm kentin altyapısı yok olmuş, yok edilmiş; harap durumda. Hesaba bunlar da eklendiğinde bu sayılar çok daha yukarı çıkıyor.

Teslim süresini 1 yıl değil de 2 yıl gibi düşünelim. 150.000 işçi, konut dışı inşaatlar eklenince; en az 200-300.000 işçinin istihdam edilmesi gerek. Bugün Antakya’daki bütün konteyner alanlarında yaşayan insan sayısı yaklaşık 170.000 kişi. Gereken işçi sayısının ne kadar büyük olduğunu böyle düşünelim.

Depremden itibaren geçen sürede bu insanların konteyner alanlarında yaşam koşulları düzeltilememişken bir de üstüne 200-300 bin istihdamın barındırılması mümkün görünmüyor.

Bu hesaplamalar çerçevesinde, verilen vaatlerin gerçekliği sorgulanmalıdır. Bu kaynak planlamasıyla tutarsız görünen vaatlerin bir sebebi, mevcut durumdan çok bunalmış depremzedelerin bir an önce daha stabil hayata geçmek doğrultusundaki doğal isteklerine bir yanıt vermek, yani bir nebze ortamı rahatlatmak olabilir.

Ama bir yandan da sözleşmeler imzalanmakta ve kamu kendisini bağlamaktadır.

Darboğaz sadece işgücü kaynağının ötesinde, lojistik ve malzeme temini alanlarında da oluşacaktır. Kaynak fiyatları, karşılanamayan aşırı taleple doğru orantılı olarak yukarı çekilecek ve kontrolsüz bir piyasa kaçınılmaz olacaktır. Bir süre sonra birçok batık veya kontratını yerine getirmeyen müteahhit ve yarım kalmış inşaatla karşılaşmamız kaçınılmazdır.

Aslında bunların hepsi test edilebilir ve kolayca hesaplanabilir şeylerdir. Gerçekten ciddiyseniz, her yükleniciden işgücü hesaplamasını ister, bunları değerlendirir, analizler doğru ise tüm işgücünün liste olarak bildirilmesini ister ve bunları bir veritabanında birleştirirsiniz.

Sonuç olarak; tüm toplum, yerel halk, büyük bir zaman kıskacının içerisine alınarak; bütün yapılanlara, yapılmakta olanlara ve yapılacaklara gerekçe oluşturuluyor. Hatta rıza yaratmak için bu sıkışıklık bilerek ve isteyerek bir tehdit aracı olarak kullanılıyor. “Biz bir an önce yapmak istiyoruz, bir an önce inşa edeceğiz ve bir yılda teslim edeceğiz” gibi varsayımlarla, birçok konu meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Bu durum oldukça olumsuz sonuçlarla karşılaşacağımız endişesini artırıyor. Gerçekten de zaman çok önemli. Aradan bunca zaman geçmiş olsa dahi konular daha çözümlenmiş değil.

Birçok şey için en fazla ihtiyaç duyulan ve en değerli olan şey aslında zaman. Tartışmaları toplum yararına sonuçlandırmak için, öngörüleri ortaya koymak ve geleceği öngörebilmek için, olması gerektiği gibi bir süreç ve iş yapabilmek için, nitelikli kullanılan bir zamana ihtiyaç var. Henüz müzakereler yapılmış değil, toplum hiçbir müzakerenin içerisine katılmış değil. Bu müzakerelerle bir mutabakat oluşturmak için zaman çok önemli ve gerekli. Bir şehir aslında bu müzakereler ve bu mutabakatlar olmadan inşa edilemez, ayağa kaldırılamaz. Her şeyden önce, bunlar olmadan ortaya konulacak şey bir şehir olamaz. Öncelikleri belirleyebilmek için zaman önemli, ki öncelik sıralamaları bile henüz belirgin değil. Uygun yapım teknolojilerini belirlemek ve daha önemlisi çeşitlendirmek için zamana ihtiyaç var. Fakat aksine bütün bu sıkıştırılmış zaman kullanılarak, peş peşe çok daha olumsuz ve çok yıkıcı işler yapılıyor. Şimdiden bu “1 yıl ya da 2 yıl içerisinde 150 bin bağımsız bölümü hak sahiplerine teslim edeceğiz” gibi bir vaadin çok afaki olduğunu ve bunun çok büyük sorunlar yaratacağını her yönüyle ortaya koymalı, bu konu üzerine gitmeliyiz.

 

Bu metin Mimar Ayhan Çelik’in ses kayıtları üzerinden “Yaşasın Antakya!” grubu tarafından kolektif olarak hazırlanmıştır. Metin, sahiplenen ve isteyen herkesin paylaşımına tümüyle açıktır. (Haziran 2024)