Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz seçkin mimarlık tarihçisi Prof. Dr. Afife Batur’un kaybı büyük bir şaşkınlık ve üzüntüyle karşılandı. Sanırım bu sadece yaptığı eşsiz çalışmalardan değil, kuşağının dışına taşmış bir insan olmasından da kaynaklanıyordu. Kendinden 30-40 yaş küçük öğrencileri, onun yaşını hiç hissetmiyorlardı. Çünkü Afife Hanım, her zaman onlarla birlikte ve onlardan daha aktifti. Öğrencileri büyüyüp yaş alırken, sanki o hep aynı yaşta kaldı. Araştırmacı ruhunu yitirmedi, birikimli bir eğitmen olarak görevini sürdürürken, her an öğrenmeye çalışan bir öğrenci gibi gece gündüz çalışmayı asla terk etmedi. Kurumsal mimarlık eğitiminin araladığı kapıları açarak, geç dönem Osmanlı mimarisi ve Cumhuriyet mimarisi konusundaki sayısız araştırmaya imza attı. Osmanlı’daki Art Nouveau, Ampir, neo-klasik, neo-Barok gibi üsluplardan, Cumhuriyet’in ilk dönemindeki ulusal mimariye kadar birçok mimari stili bizlere tanıttı. Daha önce ciddiye alınmamış ya da pek söz edilmemiş konuları, mimarlık eğitiminin olmazsa olmaz parçası haline getirdi. Bunların yanında “Doğu Karadeniz’de Kırsal Mimari” gibi çalışmalarıyla da yerel mimariyi ihmal etmedi. Mimar Balyan ailesinden, Raimondo D’Aronco’ya, Vedat Tek’ten Mimar Kemaleddin’e birçok mimar ve binaları hakkında araştırmalar yayınladı. Bu mimarların tüm yapılarını tek tek inceledi ya da incelenmesine katkı sundu.
Eğitimciliğinin yanı sıra, mimarlık politikalarıyla da yakından ilgilendi. Mimarlar Odası başkanlığı, yönetim kurulu ve Çed Danışma Kurulu gibi görevlerde bulunarak, mimarlık politikalarının şekillenmesi konusunda verilen aktif mücadelenin içinde oldu. Bu çalışmalarda da kendi yetiştirdiği öğrencileriyle arkadaş olmayı başarmış, onlarla birlikte çalışmaktan hiç vazgeçmemişti. Kendini hep güncel ve aktif kılmayı başarmış, sadece araştırmalarıyla değil, yaşam tarzıyla da bir örnek teşkil etmişti.
Afife Batur’un kaybı telafi edilemez bir boşluk oluşturacak…