7 KASIM 2017: EKİM DEVRİMİNİN 100. YILI

Devrim ve Sanat Üzerine

Maleviç (1915)

Ancak doğayı izlemeye dair bilinçli alışkanlıklar, resimlerdeki Madonnalar ve Venüsler ortadan kalktığında saf sanat eserine tanıklık edeceğiz.

Ben kendimi formun sıfır noktasında dönüştürdüm ve akademik sanatın berbat bataklığından kurtuldum.

Sanatçıyı ve formları hapseden ufuk çizgisini parçaladım ve nesnelerin oluşturduğu çemberin dışına çıktım.

Bu lanetli ufuk çizgisi, ... sanatçıyı yıkım doğrultusundaki amacından uzaklaştırıyor.

Sanatçının, vahşilerin ve akademinin sanatına ait temeli kaybetme korkusu ve yaratıcı kudretinin iflası sanatın doğal formlar üzerine kurulmasına ilişkin aldatmacayı doğuruyor.

Beğenilen birtakım nesneler ve doğa görüntüleri üretmek, tıpkı bir hırsızın bağlı olduğu zincirlere mest olmasına benzer.

Yalnızca sönük ve iktidarsız sanatçılar, eserlerini samimiyet arkasında gizlerler. Sanatın hakikate ihtiyacı vardır, samimiyete değil.

Yeni bir sanat kültürü oluşturmak üzere, nesneler buhar olup uçmuştur. Sanat, kendi kendisinin amacı olduğu bir yaratıcılığa ve doğanın formlarına egemen olmaya doğru ilerlemektedir.

 

Maleviç'in Kübizm ve Fütürizmden Süprematizme kitabının kapağı, 1916.

 

Mihail Menkov (1915)

Görüleni tekrar etme becerisiyle değerlendirilen her sanat sakattır.

Renk, kendi için yaşamalı ve konuşmalıdır. Şimdiye kadar saf sanat diye bir şey olmamıştır, yalnızca doğanın ve düşüncelerin kopyaları olmuştur.

 

İvan Klyun (1915)

Bizden önce heykel sanatı, nesneleri yeniden üretmenin bir aracıydı.

    Heykelin sanatı yoktu, heykel sanatı vardı.

    Artık, sanatın kendi kendisinin amacı olduğu ilkesinin tamamıyla farkındayız.

    Michelangelo mermerden gayet güzel bir David yonttu. Ancak saf bir heykel olarak bu eser              önemsizdir.

    Bu heykelde var olan, gençliğin güzelliğidir; heykelin güzelliği değil. Bizim heykel sanatımız saf sanattır; her türlü aracıdan kurtulmuştur. İçeriği yoktur, yalnızca formu vardır.

 

Maleviç, İvan Klyun'un Portresi, 1912.

 

El Lissitzki (1920)

değişik bir zamanda yaşıyoruz. dünyada yeni bir kozmik yaratıcılık gerçekleşti. bilincimizi  istila eden içimizdeki bir yaratıcılık.

bizim için SÜPREMATİZM, zaten tamamına ermiş olan evrensel bir sistemin parçası olan mutlak bir formun kavranması demek değildi. tam aksine, ilk kez bütün saflığıyla karşımızda, daha önce hiç yaşanmamış yeni bir dünyanın gayet açık olan işaretiyle planı duruyor. içimizden fışkıran bu dünya, şimdilik oluşumunun ilk aşamalarında. süprematizmin siyah karesi bu nedenle fenerimiz.

sanatçı bu yolla, hayatın yeniden inşasının, gören gözün ve işiten kulağın sınırlarını aşan ilerlemesinin temeli oldu. bu sayede, artık bir resim, bir menkıbe olmaktan, bir lirik şiir olmaktan, ahlak üzerine bir vaaz olmaktan, veya göz için bir ziyafet olmaktan kurtulmuştu. artık içimizden gelen dünyanın bu kavrayışının bir işareti ve sembolüydü. sanatçıyı, bir ahlakçı, bir masalcı veya bir saray soytarısı olmak mecburiyetlerinden kurtarmak için birçok devrime ihtiyaç oldu. böylece, artık hiçbir engelle karşılaşmaksızın, içindeki yaratıcı doğayı izleyebilir ve inşa etmeye yönelen yolda ilerleyebilir.

 

Kazimir Maleviç, Siyah Kare, 1913.

Rus Devrimi 1917-2017, Rus avangardı