Kültür ve İktidar . Pierre Bourdieu'nün Sosyolojisi

24/10/2011 / skopduyuru

 

Kültür ve İktidar, Pierre Bourdieu’nün sosyolojisi üzerine yazılmış kapsamlı bir giriş kitabı. David Swartz, kitabına, Bourdieu’nün alt sınıf mensubu bir “taşralı” olarak girdiği seçkin Paris akademi dünyasında geçirdiği ilk yılları anlatarak başlıyor; kuramlarının oluşumunda etkisi olan düşünürlerle bağlarını inceledikten sonra, “kültürel sermaye”, “habitus”, “simgesel iktidar” ve “alan” gibi kilit kavramları üzerine derinlemesine analizlerle devam ediyor.

Swartz’ın kitabı, Bourdieu hakkında bir kitap olmaktan çok, onun sosyolojisi üzerine bir inceleme. Bourdieu, sosyal bilim alanının otoritelerine sert eleştiriler yöneltmiş, zamanının pasif entelektüellerini yerden yere vurmuş bir düşünürdür. Ve bu tavizsiz tavrı nedeniyle akademi dünyasında bir bakıma tecrit edilmiş ve eserleri eleştirel bir yaklaşımla incelenmemiştir.1 Swartz’ın ifadesiyle “ya etrafına müritler toplanmış, ya da insanlar ona düşman olmuştur.”2 Kültür ve İktidar, düşünürün kuramlarını ve kavramlarını sarih bir dille açıklamanın yanı sıra, Bourdieu’yle ilgili bu eleştirel analiz boşluğunu kapatma işlevi de görüyor.

Bourdieu’nün sosyal bilim alanındaki alamet-i farikası, ezilenlerin egemenlerle mücadelesinde sosyolojiyi güçlü bir silah olarak görmesi. Nitekim sosyolojiyi bir “dövüş sanatı” olarak tarif ediyor: “Bir nefs-i müdafaa aracı” olarak. Ona göre sosyoloğun görevi, gündelik hayat içinde fark edilmez ve “tanınmaz” hale gelen, adeta doğal kabul edilen iktidar yapılarını açığa çıkarmak. Dolayısıyla, Bourdieu eserlerinde hep iktidarın çeşitli biçimlerini üreten ve yeniden üreten kurumları hedef alır – en başta, kültürü. Bu nedenle Bourdieu’nün çalışmaları (sadece kuramsal eserleri değil, kurduğu araştırma enstitüsünde yürüttüğü ampirik incelemeler de), kültür kuramı kadar, Hans Haacke, Andrea Fraser gibi sanatı örgütleyen kurumsal ilişkilerle uğraşan sanatçıların eserleri üzerinde de derin etkiler bırakmıştır. Özellikle Alain Darbel’le birlikte kaleme aldığı ve Fransa’da müze ziyaretçileriyle ilgili kapsamlı bir araştırmaya dayanan Sanat Sevdası adlı eseri,3 ayrıca La Distinction: Critique sociale du jugement, toplumsal ayrıcalıkların yaratılmasında ve idamesinde sanatın rolünü irdeleyen çığır açıcı çalışmalar olmuştur.

Daha 1850’lerde, yani Bourdieu’den yüz yıl kadar önce, kültürün sınıfsal eşitsizlikleri sürdürme noktasındaki görünmeyen rolünü yine bir Fransız –bu kez bir sendika lideri– veciz biçimde ifade ediyordu: “Burjuva sanatı, kapitalist rejimin sürdürülmesinin dayanağı olan diğer güçlerden (hükümet, ordu, polis, yargı) çok daha fazlasını yapıyor.”4 Bourdieu’nün çalışmaları, sanattan “isyancılar üretmesi”ni5 talep eden bu devrimci liderin sözlerinin hiç de abartılı ifadeler olmadığına işaret ediyor. Onun eserleri, özellikle kendini modernizmin yıkılışı üzerinde inşa eden çağdaş sanat kurumunun “muhalif” olma iddialarının altını kazıyabilmemiz için başat birer kılavuz olma özelliğini koruyor. David Swartz’ın, bu “militan sosyoloğun” eserlerini incelediği kitabı bu açıdan ufuk açıcı nitelik taşıyor.       



1 Kültür ve İktidar, s. 15

2 A.g.e., s. 15.

3 Sanat Sevdası, önümüzdeki günlerde Sertaç Canbolat’ın çevirisiyle Metis Yayınları tarafından yayınlanacak. Sanatsal alanın oluşumu üzerine kaleme aldığı Sanatın Kuralları da Türkçe’de yayınlandı (çev. Necmettin Kamil Sevil [İstanbul: YKY, 2006]).

4 Fernand Pelloutier, aktaran Neil McWilliam, Sanat/Ütopya: Mutluluk Hayalleri içinde, çev. Esin Soğancılar (İstanbul: İletişim, sanathayat, 2011).

5 A.g.e.