Kolektif Söyleşi II . Şiddet Oyunları: Muhafazakârlık ve Savaş

9/5/2013 / skopduyuru

 

 

 

Önerme 1: Geleneği alaşağı ettiği varsayılan modernitenin her dilde günah keçisi ilan edilmeye başladığı yıllardan bu yana “muhafazakâr özne” toplumsal kafa karışıklığımızın mühim, tartışılmaya değer temsilcilerinden biri olagelmiştir. Frankfurt Okulu’nun, 20. yüzyılın ikinci yarısında yüzleşilen büyük yıkımı yorumlarken vurguladığı gibi, evrensel bir muhafazakâr özne tipinin inşasında, bugün de canımızdan can alan “ırk, kan, toprak, namus, cinsiyet, vatan ya da yer-yurt” kavramlarının muhafazası ve tüm bu kavramların “aile” denen makine tarafından özenle ve ilk elden üretimi yatmaktadır.

Soru 1: Bu bağlamda muhafazakârlık, ne tür bir eylemselliğe işaret eder? Muhafazakâr özne, moderniteye atfedilen “yaratıcı yıkıma” direnen bir aktör müdür –daha da geneli: “muhafazakâr”, modern zamanların insanı mıdır?

Önerme 2: Türkiye’de muhafazakârlık, Türk liberalizminin her dönem sığındığı koruyucu ideolojilerden biridir; bugün, bilhassa 197arbelerindenen 1 ve 1980 darbelerinden bu yana şiddetlenerek/tekinsizleşerek/günden güne biçim ve hız değiştirerek karşımıza çıkan faşizan iktidar söylemi/yaptırımı ve bir o kadar kaypak ekonomi modeli, bahsi geçen muhafazakâr liberalliğin doruk noktasıdır.

Soru 2: Liberallik ve muhafazakârlık ne tür bir meşruiyet zemininde buluşurlar? “Yeni muhafazakârlık” adıyla tekrar örgütlendiği biçimiyle muhafazakârlık, bu zeminin inşa sürecinde ne tür “sıçramaları” ya da “kaymaları” tarifler?

Önerme 3: “Muhafazakârlık”ın hem küresel hem de yerel ölçekte bir tür saldırı ya da savunma aracı olarak işlediği varsayımından hareketle, muhafazakârlık kisvesi altında işleyen baskın ideolojiler karşısında direniş, Gilles Deleuze’ün “savaş makinesi” olarak tariflediği eylemsellikle mümkün görünmektedir. İktidarların, direniş potansiyeli taşıyan savaş makinesini fetihçi bir yaklaşımla manipüle etme eğilimine karşın, şiddet ve yıkımın tarihine yüzyıllardır tanık ve sanık olan kolektif beden kendini, biçimsiz-mekânsız bir aygıtın bedeninde var ederek şiddet ve yıkımın öznesi iktidarlara karşı savaşmaya devam eder. Bu mücadele adına, Ulus Baker’in de deyimiyle “kutsal sayılan her şeyi tepeden tırnağa” yıkacak bir “fikirler terörü”ne ihtiyacımız vardır.

Soru 3: Bugün, iktidarın kendine mal etmediği bir savaş makinesinin inşası mümkün müdür? Bu doğrultuda, yukarıdaki önermeler yoluyla tariflemeye/müdahale etmeye çalıştığımız ve pürüzlü olmakla birlikte oldukça kaygan bu ideolojik zeminde kolektif bir mücadele nasıl örgütlenir?

 

15 Mayıs Çarşamba – ODTÜ Mimarlık Fakültesi Kubbealtı

13:00-13:15 Retorik: Güven Arif Sargın

13:15-14:45 Direniş: Nurşen Bakır, “Karık” Belgeseli

14:45-15:00 Ara

15.00-15:30 Direniş: Metin Yeğin

15:30-16:00 Mekân: Bülent Batuman

16:00-17:00 KOLEKTİF FORUM