Kara Ütopya

25/10/2017 / skopduyuru

 

Ütopya dediğimiz arzu çok eski zamanlarda, aşılamayan bir tepenin ardındaki bolluk köyüydü; yitirilmiş bir altın çağ, insanın tanrılar ve yıldızlarla iç içe yaşamış olduğu bir yere dair kulaktan kulağa gezen bir meseldi.

Antik dönem filozofu Platon’un Devlet diye bilinen eseriyle ütopya dediğimiz arzu dünyevileşti ve ideal görülen bir yaşamın taslağı oldu.

Ütopya Platon’un devletinden yola çıkıp, Farabi, Bedreddin, da Vinci, More, Shakespeare, Bruno, Campenella, Bacon, Voltaire, Saint Simon, Bellamy ve daha ötesine dek ilerledi. Rönesans ve Reform hareketleri, hümanizm, Aydınlanma ve bilimsel/teknik devrimin beslediği dünya görüşüyle iç içe bir gelişim süreciyle ütopya kendi tahayyülünü büyüttü, bir bakıma toplumsal dönüşüm dönemlerinin öncüsü oldu.

Hurafe değil akıl ve bilim temelli bir toplum düşü, ilerleme, rasyonalizm gibi ideallerle insan merkezli bir dünya görüşünün olgunlaşması, bir taraftan insanın özerkleşmesi sürecine güç veriyor ama bir taraftan farklı ve çözülmesi güç yeni sorunların kapısını açıyordu.

Ütopya yaratıcıları zamanlarının öncüsü, tarihsel önem taşıyan aydın, filozof, sanatçı  ve toplum reformcularından oluşuyordu, fakat onların yaşadıkları dünyaya şekil veren güç ve iktidar sahiplerinin bu ütopyalara karşı konumu neydi? Ya da çağının öncüleri ve yöneticileri dışında kalan, geniş insan topluluklarının bu düşleri idrak etmelerinin nesnel zeminleri var mıydı? Teknikte, bilimde, üretim biçimindeki gelişmelerin insan ruhundaki ve bilincindeki karşılığı neydi? Tüm bu ilerlemeler sonucu doğaya kendi çitlerini çekip onu bir sebil gibi kullanmış, Neandarteller başta olmak üzere birçok farklı türü yok etmiş, uygarlığını savaşlar, sürgünler, köleliklerle yaratmış insan türü ne gibi gelişmeler kaydetmişti?

İnsan tarihindeki ilk ütopya ortaya atıldığından beri tartışılan ve tartışılması hâlâ zaruri olan sorular...

Ütopya düşten çıkıp, gerçekleştirebilir biçime bürününce bir çeşit toplum sözleşmesi ya da anayasa taslağına da dönüşmeye başlamış oldu. Ütopyanın gerçekçiliği onun gerçekleşebilir olma ihtimalini olası kılıyordu. Fakat yeryüzüne ve âna bu denli inmesi ütopyayı aynı zamanda sorgulanabilir de kılıyordu. Bu noktada ütopya’nın açıklığı, katılımcılığı, dinamizmi, sürdürülebilirliği, nesnelliği ve düşselliği de tartışılır hale geldi.

Bir kişi ya da grubun ideal dünyasının, bir başkasının cehennemi olabileceğini görmemiz için fazla beklememiz gerekmedi. Saltık ütopyaların katı sınırları karşısında ideal devlet, ideal toplum eleştirisi olarak  anti-ütopyalar ortaya çıktı.

Akıl merkezli ve ilerlemeci ütopyalara karşı romantik hareket doğdu; insanın varoluşunun tinsel özü ve doğal olanla ilişkisi yeniden sorgulandı, yeni düşler ve kaçış ütopyaları tahayyül edildi.

Platon’un teknotrat Devlet’inden, Bacon’ın Yeni Atlantis’ine teknoloji ve bilim merkezli toplum sistemlerine karşı ve onların kâbusu olarak Frankenstein, Denizler Altında Yirmibin Fersah ve Dr. Monreou’nun Adası gibi distopya yapıtları ortaya çıktı.

Ütopyanın statikliği, kapalılığı ve haklılığına kesin inancı karşısında Morris’in Hiçbir Yerden Haberler’inden, Le Guin’in Mülksüzler’ine ve oradan Mitchell’in Bulut Atlası’na akışkan ve güncellenebilir bir eleştirel ütopya külliyatı doğdu.

Teknik ve akılla yola çıkan modern ideal, 20. yüzyılla birlikte toptan imha silahları, dünya savaşları, reklamcılık, kitle iletişimi, gösteri ve tüketim merkezli kaotik bir dünya yarattı. Birçok ütopya hayata geçti, birçok ütopyadan kaçıldı, birçok kavram sorgulandı ve sonuçta 21. yüzyılın başında küresel kara ütopyanın vatandaşları haline geldik.

Ütopyaya karşı kaçışların, itirazların, karşıtlılıklar, hicivlerin ve ikircikli yaklaşımların toplamı, artık ütopya tahayyülünde geniş bir yer tutan, güçlü bir kara ütopya damarını oluşturuyor. 21. yüzyılın başında ütopyayı yeniden düşünmek aynı zamanda onun sürekli sağlamasını yapan kara damarı da düşünmek demektir.

Kara ütopya bize ideal kurtuluş reçeteleri üretmek yerine değişebilir ve değişmesi gereken düşler verir. Akışkan, güncellenebilen, öteki’yi düşünen, arzuları merkeze alan, farklılıkları kucaklayan, merkezsiz kara ütopya imgesi aynı zamanda galaksisinde sanata, müziğe ve şiire de geniş “oluş” imkânları sunar. (Rafet Arslan)

 

Küratör:

Rafet Arslan

Sanatçılar:

Sadık Arı, Can Aytekin, Can-D & Chew-Z, Fulya Çetin, Ece Eldek, Nermin Er, Emin Mete Erdoğan, Murat Germen, Genco Gülan, Alper T. İnce, Sinan Logie, Elif Soylu, Onston, Deniz M. Örnek, Gümüş Özdeş, Berkay Tuncay

Mekân:

4-12 Kasım ARTİST 2017 / 27. İstanbul Sanat Fuarı, Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi