Richard Ryder’ın 1970’lerde ortaya attığı bir kavram olan türcülük (speciesism) insan dışı canlıların sömürülmesini ve ayrımcılığa maruz kalmasını meşrulaştıran “insan üstünlüğü” iddiası olarak özetlenebilir. Türcülük yaşamın ve ölümün her ânında sistemi şekillendiren bir ideoloji-söylem bütünü olarak önümüzde duruyor. İnsan dışı canlıların ölü bedenleri bile insanlarınkinden farklı bir dille tanımlanıyor. “Hayvan” olmanın kendisi hem söylemsel hem de fiziksel düzeyde bir hakaret aracı olarak kullanılıyor. “İnsandışılaştırma” gücünü türcülükten alarak diğer ayrımcı ideolojilerle işbirliğine girişiyor.
Peki türcülük heteroseksizmle nasıl işbirliği yapıyor? Hayvanların sömürülmesini meşrulaştıran arka plan ne? Hayvan sömürüsü ile nefret ideolojileri olan homofobi, bifobi ve transfobi arasındaki ilişki nasıl kuruluyor? Bilimin ve çeşitli düşünce sistemlerinin iddia ettiği gibi türler arasında aşılmaz ayrımlar var mı? Zorunlu heteroseksüellik ile “zorunlu etoburluk” arasında nasıl bir ilişki var? Hiçbir türün çocuğu olmayan, yetim ve aynı zamanda kendisinin annesi olan koyun Dolly, ataerkil akrabalık sisteminin cinsiyet ikiliklerini aşarken ‘insansonrası’ için bize ne söyler? Kaos-GL’nin son sayısı bu tür sorulara cevap arıyor.