İnsanın Estetik Eğitimi Üzerine

2/3/2020 / skopduyuru

 

Alman şair ve filozof Friedrich Schiller'in İnsanın Estetik Eğitimi Üzerine adlı eseri, her biri kendi başına klasik olan yirmi yedi mektuptan oluşmaktadır.

Bu kitap, ‘ahlaklı toplum ideali'ni, tarih, toplum, siyaset ve ahlak felsefesinin, estetik ile buluştuğu yerde görmektedir; Aydınlanmanın, Akıl Çağının ve Fransız Devriminin kıskacında, birbirinden ayrılamaz olarak gördüğü, estetik hayatın ve estetik medeniyetin savunusunu ve günümüze taşıyıcılığını yapmaktadır.

Dostu Goethe'den, Hegel'e; Gadamer'den, Derrida'ya ulaşan bu mesaj, estetik hayatı ve medeniyeti kurmaya davet etmektedir.

Schiller'in bu başyapıtını, Gürsel Aytaç ve Doğan Göçmen'in değerlendirmeleriyle sunuyoruz. [tanıtım bülteninden]

Friedrich von Schiller, İnsanın Estetik Eğitimi Üzerine, çev. Gürsel Aytaç (Ankara: Fol, 2020)

 

"Sanatın Sınırları", Ali Artun

Schiller, özerklik felsefesinin ve politik estetiğin başeseri sayılan İnsanın Estetik Eğitimi'nde "güzel"i özgürlükle özdeşleştirir. Ona göre "güzel" özgürlüğün görünümüdür; özgürlüğün duyusal ifadesidir; başka deyişle, özgürlük hissiyatıdır. Özgürlük, yalnızca "güzel"in duyumsanmasıyla belirir. "Sanatın özgürlüğün kızı olduğunu" söyler. Ve "eğer insanlık politika meselesini çözecekse, bu meseleye estetik açıdan yaklaşmalıdır; çünkü insana Özgürlük yolunu açan yalnızca Güzelliktir." Schiller üç tür devlet tanımlar: İnsanların etkinliklerini sınırlayan ve güç ilişkilerine dayalı "haklar devleti"; arzuları denetleyen ve yasalara dayalı "ödevler devleti"; ve davranışların güzellik tarafından yönetildiği "estetik devlet". "Temel yasası, özgürlük aracılığıyla özgürlük bahşetmek olan bir diyar". "Estetik devlet"te herkes hem özgürdür hem de eşittir. Topluma estetik devlet hayat verir. Çünkü ancak güzellik sayesinde insan toplumsal bir kimlik kazanır. Zira güzellik duygusu ortak bir duygudur, armoniktir, çıkarsızdır ve "bütün dünyayı mutlu kılabilen yalnızca güzelliktir". Schiller'in ideal devleti ve toplumu besbelli ütopyacı bir tahayyüldür. 19. yüzyılın devrimcileri de sanatın özgürlük vaadine inanırlar; Saint-Simon, Fourier, William Morris, Marx gibi birçokları sanatın bütün hayatı kuşatacağı ütopyalar düşlerler.

Schiller'de özgürlüğün kaynağı güzelliktir (sanat da diyebiliriz). Güzellik ise, özgür bir estetik deneyimin eseridir. Derin derin temaşaya dalmanın ve tefekkürün eseridir. Ve bu sayede "fikirler (idealar) dünyasına da dalarız; tabii ki duyular dünyasını geride bırakmadan". Özgür bir estetik deneyimi canlandıran ise formdur. Dolayısıyla, "güzellik muhakkak ki formdur... Ancak form aynı zamanda hayattır çünkü onu duyumsarız. Tek kelimeyle: hem varoluşumuzun bir hali, hem de icra ettiğimiz bir etkinliktir, [eylemdir]". Ayrıca insan sadece formlarda canlanan güzelliğe dalarak değil, "formu olmayan şeylere form vererek de özgür olduğunu kanıtlar". Peki, formu yaratan nedir? Schiller'e göre, formlarda ve hayatta kendini gösteren güzelliği yaratan, oyundur. "İnsan yalnızca güzellikle oynar... İnsan, kelimenin tam anlamıyla yalnızca insan olduğu zaman oynar ve yalnızca oyun oynadığı zaman insandır." Kısacası sanat oyundur; yaratıcılık oyundur; imgelem oyundur. Yani zorunlu çalışmadan ve akıldan uzaktır. Sanat-oyun özdeşliği Schiller'den sonra estetiğin temel tezlerinden biri haline gelmiştir. Ama bu konudaki en çekici eser, homo sapiens, homo faber gibi insan tanımları yerine homo ludens’i (oyun oynayan insan) koyan Huizinga'dır (1938).

Sanatta sınır tanımayanların kaynağında hep Schiller'den izler buluruz. Sanatla siyaseti, sanatla hayatı bağdaştıran odur. Yalnızca birtakım nesnelerin, eserlerin değil, eylemlerin de sanat olarak duyumsanabileceğini öneren odur. Bugün onun sayesinde, birtakım özgürlük eylemlerini estetik birer form olarak tahayyül edebiliyoruz.