Çevirmenin Önsözü
Orçun Türkay
Orsay Müzesi, önümüzdeki Kasım ayında, Edgar Degas’nın ölümünün yüzüncü yıldönümü için, bu küçük kitap –Müze’nin internet sitesindeki duyuruda “değeri bilinmemiş” kitap– üstünden, ona odaklanacak bir sergi açmaya hazırlanıyor. Serginin adı da “Degas Dans Desen”. Altbaşlığıysa: “Degas’yı Paul Valéry’yle Birlikte Anmak”. Resimler, yontular da (balmumundan yaptığı yontular arasında bir Degas başı da var) yapmış yazar, ozan Valéry’yle onun epey tuttuğu soneler yazmış ressam Degas’nın yapıtları yan yana koşulacak anlaşılan.
Bu kitabın “değerinin bilinmemesi” bir yana, Fransızlarda Valéry’nin “gitgide unutulduğu” görüşü yaygın. Bunun belki en somut, en önemli kaynağı, kuşkusuz, Yves Bonnefoy’nın 1958’de yazdığı, “Dönek Valéry” başlıklı yazı. Orada: “Valéry’yi unutmalıyız” diyor öteki ozan. “Bizim dilimiz geometriyle varoluşun birbirinden ayrıldığı bir zamana aittir, yasaların sözcüklerle değil de sözcüklere karşı arandığı, sözün rastlantıdan başka bir şey olmama düzeyine yükseltildiği bir zamana; ama bunu anlamadı Valéry.”[1] Kaldı ki, Bonnefoy bu yazısının sonraki baskılarına, en sona bir dipnot eklemiş. Kimi Valéry savunucularına, onun okul kitaplarındaki bir “kartpostal şairi”ne indirgenmesine –Bonnefoy işi oraya vardırmıyor elbette, ama özellikle İnternet üstünde bir alıntı deposuna dönüştüğünü söyleyenler de var– karşı çıkanlara göre, bir anlamda “pişmanlığa” işaret eden o dipnotta, yazıyı Valéry’yi önemsediği için yazdığını, bunun da bir yazar açısından çok değerli sayılması gerektiğini fısıldıyor. Gelgelelim, bu “Valéry’yi unutmalı mıyız?” konusu öyle bir noktaya varmış ki, gerek Degas Dans Desen’le, gerek başka yapıtlarıyla ilgili okuduğum birçok yazıda Valéry önce “unutuluş”la anımsanır olmuş.
Kişisel düşüncelerim –belki burada “duygularım” demem daha doğru olurdu– bu noktada hiç önemli olmasa da, Degas Dans Desen’e “değeri bilinmemiş bir kitap” denmesi beni çok şaşırttı. Her şeyden önce, Degas’ya düşkünlüğüm nedeniyle, –yalan değil, neredeyse tam tarihini kestirebiliyorum– yaklaşık yirmi yıldır dönüp durduğum bir metin bu. Birkaç baskısı elimden geçti. Fransız Kültür Merkezi’nin kütüphanesindeki, eski Sermet Çifter Kütüphanesi’ndeki kopyalara aylarca el koydum, sonra Gallimard’ın 1998’de çıkardığı, görsel malzemesi bol baskıyı edindim. Dans dendi mi, Degas dendi mi, önce bu kitaba başvurdum. Valéry’nin söylediklerinden hareketle, “biçimsiz” nesneleri çizmeye kalktım. Doğruya doğru, kitapta iyi anlayamadığım, içinden çıkamadığım birçok yer de oldu. Valéry, benim için, hiç kolay değil. Daha önce, “Deniz Gömütlüğü” üstüne kendi yazdığı, görece kısa bir metni çevirmiştim de canım çıkmıştı. Sonunda, eskilerin dediği gibi, doğru dürüst okuyabilmek için bu kez Degas Dans Desen’i çevirmek istedim. Yine canım çıktı.
Kitabı ilk kez Ambroise Vollard 1936’da, Maurice Potin’in Degas kompozisyonlarından hareketle yaptığı yirmi altı gravür eşliğinde yayımlamış. Sonra hakları Gallimard’a geçmiş, Paul Valéry’nin toplu yapıtları içinde yer almış birçok kez, resimsiz. Son baskısı, sözünü ettiğim, fotoğraflarla, resimlerle bezeli 1998 baskısı. Ne var ki, çalışmaya başlayınca, bu son baskıda birtakım farklılıkların, yazım hatalarının olduğunu gördüm. Valéry 1945’te ölmüş, dolayısıyla yapıtları artık kamu malı sayılıyor. Ben de Degas Dans Desen’in tam metninin bir başka baskısına kolayca ulaşabileceğimi sandım. Öyle olmadı. İçinde zaman zaman kullanılan görsel malzemenin ya da eleştirel baskıların kamu malından sayılmamasından ötürü olsa gerek. Fransız Ulusal Kütüphanesi’nin Gallica projesi, metni Valéry’nin 1931-1950 arasında yayımlanan toplu yapıtlarının 8. cildindeki haliyle İnternet’e taşımış neyse. Çeviriye, gerek yazım, gerek satır aralıkları gibi biçimsel konular açısından, onu, bir de kitabın, Yapı Kredi Yayınlarından aldığım 1983 baskısını temel aldım. Bu ikisi arasında bile birkaç ufak tefek fark vardı. Yeri geldiğinde bir virgülün bile ortalığı birbirine katabildiği bir metinde, ulaşabildiğim en eski baskı gözüme daha güvenilir göründü. Yıllar geçtikçe, hatalar artmış gibi.
Valéry giriş yazısında büyük olasılıkla Vollard baskısındaki gravürlere gönderme yaparak, Degas’nın birtakım çizimlerinin çevresinde, kalemini kapıp koyuverdiğini, yazdığı metnin desenlerle bağının çok gevşek olduğunu söylüyor. Gerçekten de öyle. Bu yüzden, kitap her baskıda farklı farklı desenler eşliğinde de, çırılçıplak da okunabiliyor. Metin, belli birtakım yapıtlarla ilgilenmekten çok, bir genel anlayışı irdeliyor, Valéry’nin daha o zaman yitmeye başladığını düşündüğü, geriye kalan tek tük temsilcileri modern toplumdan dışlanan, hatta akıl hastanelerine kapatılan, eskil, bambaşka bir anlayış bu. Degas’ya eski ustalardan kalmış bir anlayış. “Nasıl bu denli gevşeyebildi insanlar?” Tutucu da sayılabilecek bir anlayış kuşkusuz. Valéry’nin burada sözgelimi kübizmle ilgili söyledikleri doğal olarak çok eleştirilmiş. Kumsallardaki çıplaklar için söyledikleriyse bugün kulağa gülünç geliyor. Ama Degas, dans, desen bir yana, genel olarak hareket, görme biçimleri, kıvrım, Mallarmé, İzlenimcilik, gelenek, resimde çıplak gibi konularda kitabın temel bir kaynak olduğu sanırım su götürmez. Kaldı ki, Fransızcadan başka yabancı dillerde, bu konuları işleyen metinlerde, yeni metinlerde de, alıntılanmayan, kurcalanmayan tümcesi neredeyse yok. Görünüşe göre, o dillerde, bir değer bilmezlikten söz edilemez.
Bu, Valéry’nin vurguladığı gibi, kesinkes kuralınca yazılmış bir yaşamöyküsü değil. Kurmaca bir metin hiç değil. Degas’nın desenlerinden öte, varlığıyla, sonra yokluğuyla yüklü, doğrusu istemeden katıldığı bir ortak çalışma belki bir yerde. Dilerim, sonsuz bir emekle yontulmuş bu hayaletler, dansçılar, atlar, ozanlar, ustalar size de belki işinize yaramayacak düşler, düşünceler kurdururlar.
ykykultur.com.tr
Paul Valéry, Degas Dans Desen, çev. Orçun Türkay (İstanbul: YKY, 2018).
[1] Y. Bonnefoy, Olasılık Dışındaki, çev. Ömer Aygün, YKY, 2003. Yazıyı bu derlemeye alınca adını da değiştirmiş Bonnefoy, yalnızca “Paul Valéry” demiş.