“Sonsuz Ev”: İnsan Yapımı Bir Kozmos

“Sonsuz Ev” “Sonsuz” adını taşıyor çünkü tüm sonlar buluşur; sürekli buluşur.

 

 

O, tıpkı insan bedeni gibi sonsuz – başı sonu yok. “Sonsuz” epeyce duyusal; keskin açılı eril mimarlıktan çok, dişi bedeni andırıyor.

Tüm sonlar “Sonsuz”da buluşur, tıpkı hayatta buluştukları gibi. Hayatın ritmi döngüseldir. Yaşamaya dair tüm sonlar yirmi dört saat boyunca, bir hafta boyunca, yaşam boyunca buluşurlar. Birbirlerine Zamanın öpücüğünü kondururlar. El sıkışır, kalır, vedalaşır, aynı kapıdan ya da başka kapılardan geri dönerler, gizli ya da açık türlü türlü bağlantılarla ya da hafızanın estirmesiyle gelir giderler.

Hayatın içindeki olaylar evinizin misafirleridir. Olabilecek en iyi ev sahibi rolünü oynamalısınız; yoksa olayların ev sahipleri hayalete dönüşürler. Dönüşürler. Evet, dönüşebilirler ama “Sonsuz Ev”de değil. Orada olaylar gerçektir çünkü kollarınızı açarak onları karşılarsınız ve onlar siz olur. Onlarla kaynaşarak birleşirken kendinize güveniniz pekişir. Gerçekten de zengin birisinizdir, serveti sonu olmayan vakalar olan bir zengin.

 

 

 

Makine-çağı evleri parçalanmış bölmelerdir,

bir kutu yanında bir başka kutu,

bir kutu altında bir başka kutu,

gökdelen olana dek ur gibi büyürler.

 

“Sonsuz Ev”de mekân süreklidir. Tüm yaşam alanları birleştirilerek tek bir bütün oluşturulabilir. Fakat “Sonsuz”da mahremiyet bulunmaz diye de korkmayın.

Her bir mekân-çekirdeği konutun bütününden ayırılabilir, kopartılabilir. Ama eğer isterseniz onları yeniden birleştirebilirsiniz, mesela aileyle dış dünyadan konukları, komşuları, arkadaşları biraraya getirmek gibi türlü türlü gereksinimi karşılamak istediğinizde. Ya da yine mutlu bir yalnızlığa gömülebilirsiniz. “Sonsuz” yalnızca aile yuvası olamaz, mutlaka kendi iç dünyanızdan gelen “konuklar” için de yer açmalı, onları rahat ettirmelidir. Kendinle baş başa kalmak. Meditasyon ritüeline ilham vermek. Doğrusu sizin iç mekânınızda ikâmet edenler, çıplak gözle görünmeseler de ruhun derinden hissettiği sağlam dostlardır. O görünmez misafirler sizin varlığınızın gizli haber alma teşkilatı ve şeref kıtasıdır. Onlara hırsız gibi davranamayız. Onları rahat ettirmeliyiz. Geçmiş hayatın yansımalarını ve vaat edilen ya da umulan geleceğin izdüşümlerini özenle ve sebatla onlar temsil ederler.

Şurası belli ki, bir sonsuz evde gerçek ve hayalî insan toplulukları barış içinde birarada yaşayacaklar. Ne biri ne de öteki herhangi bir önyargıya maruz bırakılarak kısıtlanmamalı. Buyurun gezginler. Ortak huzur.

“Sonsuz Ev” amorf değildir, rastgele bir biçim de değildir. Aksine, konstrüksiyonunun sizin yaşamınızın ölçeğine uygun kesin sınırları vardır. Biçimini,  yapı yönetmelikleri ya da geçici dekorasyon modaları değil, kendisine içkin yaşam süreçleri belirler.

Doğa bedenleri yaratır, sanat ise hayatı. Dolayısıyla, “Sonsuz Ev”de yaşamak, coşkulu bir hayatı yaşamak demektir; sadece hazmeden bedenin, rutin toplumsal görevlerin ya da dört mevsimin işlevlerinin, gece ile gündüzün, öğle vakti ile dolunayın otomatizminin hayatını değil. “Sonsuz Ev” tümünden çok fazlası. Aynı zamanda, ortalama zenginin evi ile sonradan görmenin evinin çok daha azı. Daha azı çünkü insanla, sanayiyle, doğayla ilişki içindeki insanoğlunun temel gereksinimlerine geri döner (yani, yemek yemek, uyumak, sevişmek). “Sonsuz Ev”, ne hayat etkinliklerinin mekaniğine, ne de imalatın tekniğine tabidir; işine geldiğinde onlardan yararlanır lakin endüstrinin diktatörlüğüne boyun eğmez.

“Sonsuz Ev”de hiçbir şey kanıksanmaz: ne evin kendisi, döşemeleri, duvarları, tavanı, insanların gelip gitmesi, ne de ışık, sıcak ya da serin hava. Her bir mekanik cihaz bir olay olarak kalmalı ve belirli bir ritüele ilham vermeli. Bardağınıza, çaydanlığa suyu akıtan ya da duşu açan, küvetinizi dolduran musluk –elin bir hareketiyle, sanki Musa’nın çölde kayaya dokunduğunda olduğu gibi, suyun akması– insan aklının büyülü icadıyla oluşan o ışıltılı olay hep ilk kez gerçekleşen bir sürpriz olarak; gurur verici ve rahatlık sağlayan bir olay olarak kalmalı. Sanayi bahçesinde sevinç uyandıran vakaların cazibesine sahip nice çiçek bulunur ama hepsinin esinlendirici bir rengi ya da kokusu yoktur. Onlar ayıklanmalı; hayat suyunu emerek büyümeleri engellenmeli. Elemek, ayırmak, seçmek, pekiştirmek bizim kararımız.

Boyutları ne olursa olsun, malzemeleri ister ahşap, ister kâğıt, çelik ya da cam olsun, hayat faaliyetlerinin akışının bir dizi oda-kutuya sıkıştırılamayacağı aşikâr. Ev –yani duvarları, döşemeleri, tavanları– keskin açılarla ve yapay olarak biraraya getirilmemeli; kolonlar ve kirişlerle kesintiye uğratılmadan birbirlerine akmaları sağlanmalı. “Sonsuz Ev” konstrüksiyon sorununu hafif ya da ağır kabukların sürekliliğiyle çözer. Kolon öldü. Betonarmenin geliştirilmiş olması artık sonu olmayan, enine boyuna, istediğimiz her yöne uzanan mekân oluşumları yaratmayı mümkün kılıyor. Fakat şekil verilebilen bir sürekliliği mekânda sağlamanın yegâne yolu betonarme kullanmak değil. Biraz hayal gücü ve zanaat bilgisiyle size özgürlük duygusu verecek mekânsal düzenleme, ahşaptan branda bezine, taştan kâğıda, hemen hemen her malzemeyle ifade edilebilir. Aslolan icra etmek değil tasavvur etmektir. Motorlu aletler tabii ki işe yarar ancak bir zanaatkâr olarak mimar herhangi bir malzemeyle bir evi inşa edebilir, onun içindeki hayat ritüelini ifade edebilir; tıpkı Kızılderililerin kerpiç evlerinde olduğu gibi, sertleştirilmiş toprak türünden ilkel malzemelerle bile. Mimar-teknisyen malzeme odaklı düşünmez. Herhangi bir malzemeden istediği dayanıklılığı, sıkışıklığı, derinliği, türlü doku zenginliğini elde edebilir.

İnşa edilme sürecinde “Sonsuz Ev” kendi renklerini bulacak – belki göz alabildiğine büyük yüzeyler boyunca ya da birtakım kompozisyonlarda yoğunlaşarak (mesela freskolarda ve resimlerde), derin ya da alçak kabartmalarda veya heykelin plastik anlatımında. Aynı bitki örtüsü gibi, “Sonsuz Ev”in biçimi ve rengi eş zamanlı olarak gelişir. Dolayısıyla, bir müze tabiri olan  “sanat” sözcüğünü mimarlığa ilişkin olarak kullanmaktan kaçınalım. Çünkü, bugünkü anlayışımızda mimarlık eski moda ya da modern üslupta makyaja ya da dekora indirgendi. Ritüel olarak sanat sonradan akla gelen bir düşünce olamaz. Alışılageldiği gibi, bilinen ile bilinemeyen arasında bağ kurmalı yeniden.

Eğer kullanışlılığı geniş anlamda tanımlarsak ve hayatın şiirselliğini gündelik olayların ayrılmaz bir parçası olarak kabul edersek, “Sonsuz Ev” kuşkusuz çok kullanışlı bir ev.

Dünyanın sonu gelirken “Sonsuz Ev”in gelmesi kaçınılmaz. O, insanın insan olarak sığınacağı son yer.

 

Frederick Kiesler, Inside the Endless House, Art, People and Architecture: A Journal (New York: Simon and Schuster, 1968), s. 566-567.