Düşüncede hep biraz şarlatanlık vardır.
Düşünmek doğal değildir: insanın hep kendinden ve nesnelerden tam bir sahne kurması gerekir, tabii akıl yürütme denen o kaçınılmaz yapay alet cabası… Bu hileler olmadan düşünce safdillikten (malumu ilam etmekten) ve esasen aptallıktan ibaret olur. Konuşma nasıl yalanı içeriyorsa, zekâ da aldatma içerir.
En iyisi, oyunun kuralını dürüstçe kabul etmek ve herkesin bilmeden yaptığını bilerek yapmaktır. Düşüncenin oyununa gelmek yerine, düşünceye düşünce olmak için ihtiyacı olan şarlatanlığı kasten zerk etmektir. İnsan böylece dozajı istediği gibi ayarlayabilir.
[…]
İnsan bir soğandır, tabiattaki en muhteşem soğan, ama tıpkı diğerleri gibi kabukları soyulan bir soğan.
Deri mi? Ne kadar haklı olduğunuzu bilemezsiniz.
Ama deriyi kaldırdınız mı altından bir başkası çıkar, sonra başkası… ta ki göbekteki boşluğa gelene kadar (o da öyle büyük bir şey değildir).
Hadi ağlayalım, ağlayalım.
Timsah kardeşlerim.
[…]
Demon [şeytan], monde’un [dünya] anagramıdır.
[…]
Bilim, vaktiyle teröristlerin isyan ve şüphe bombasıyken, şimdi düzeni korumanın amansız aracına dönüşmekte (dönüştü bile).
Bütün o beş para etmez bilim esnaflarının tavrında bunu görmek mümkün: Onlar engizisyoncuları bile mumla aratacaklar, ve dinî gericilik, bilimsel gericiliğin yanında cennet kalacak.
[…]
Bilimin bunca zeki, hatta özgür düşünceli kafayı böylesine kolaylıkla aptala döndürmesinin sebebi, her şeye rağmen, kısmen doğru olması.
[…]
Hiçlik’ten bahsedenler, gidip onu görmemeye dikkat ederler. Ama onun ne olduğunu bilselerdi, o namussuz işlerini ve varlık sebeplerini kaybetmekten korktukları için çok daha dikkatli davranırlardı, zira Hiçlik şakaya gelmez, mahremdir. Tıpkı ikiz kardeşi Mutlak gibi.
[…]
Doğrulama çılgınlığı: sırf akıl dışı olana duyulan nefret (veya korku) yüzünden.
[…]
ALFRED JARRY
Onu eğlenceli bulmayanlar haklı. Nükteleri zayıf; mizahı zorlama, hatta seyirciyi açıktan makaraya aldığı zamanlarda, çocukça; sözde güldürüsü kasvetli… Nispeten başarılı olamayışı da bundan, ki bu aslında onun yegâne zaferi. Bizzat onu tutanları ve kendilerini gülmek zorunda hissetmelerine yol açan o leziz yanlış yorumlarını –ki doğallıkla güldüklerinde yanlış yorumları çok daha lezizdir– düşünürsek, başarı eksikliği başarısızlığa dönüşür (veya zaferi muzaffer olur). Ah! Jarry hepsini kandırdı, her birini.
[…]
Şiiri şiirlere hapsetmek onun hayata karışmasını engellemektir. Bundan böyle hiçbir şey yazmayalım. Yarının şairi, şiirin isminden bile habersiz olacak.
[…]
Bütün büyük girişimler –daha doğrusu, her şiir girişimi– dile ve düşünceye karşı yöneltilmiştir.
Düşünceye, temel ve düşünülemez olan ama buna rağmen yegâne GERÇEKLİK olan muğlaklığı geri getirmek: Dili parçalarına ayırıp sökmek ve edebiyattan dışarı çıkmak. Lautrémont, Rimbaud, Hölderlin, Mallarmé, Jarry, Fargue, Jacques Vaché… bu zaten imkânsız. Birinci derece başarısızlık.
Ama bu yetmezmiş gibi, bir de ikinci derece başarısızlık var. O korkunç işçilerin halihazırdaki veya gelecekteki şöhretleri, “kariyer”lerindeki başarısızlıktan çok daha acımasızca, onları birer BAŞARISIZLIĞA dönüştürüyor: genellikle kendileri farkında olmasa da, hâlâ bir edebiyat biçiminin başlangıcındalar. Verlaine, bu açıdan lanetlenmiş olduklarını anlamadı.
Bizim için artık deneye baştan başlamak gibi bir seçenek yok: burası açık. Lautrémont, Rimbaud ve Jarry’den sonra hâlâ ciddi ciddi yazmaya devam edenler şerefsizdir (dilime hâkim olmaya çalışıyorum). […]
Benim yaptığım anlamsız, yararsız. Ama fark etmez. Ben ne bir edebiyatçıyım, ne şair, ilginç olmak gibi bir iddiam bile yok. Kendimi avutuyorum. Ve onları çileden çıkarıyorum, hepsini. […]
Günümüzün sürrealistleri, gözleri kapalı vaziyette, miras avcılarının ayak oyunlarıyla haksız yere üzerine konulmuş ve hiçliğin sınırlarına rehin bırakılmış bir tereke üzerinden sahte çekler yazıyorlar. Bu süslenmiş trajedi tacirleri, bu cenazesiz tabut imalatçıları, Altın Buzağı’yı çirkin ve zayıf ineğe[1], sorunları şiirlere, faire savoir’i [tüyo] savoir faire’e [nasıl yapılacağının bilgisi] tercih ediyorlar.
[…]
İyimser için her şey iyidir: bütün karmaşalar, aptallıklar ve lüzumsuzluklar ahengin bir parçasıdır. Amma kötümser!
Kötümser içinse her şeyin çok daha iyi olması gerekir: evreni saçmalıktan başka, insanlığı vasatlıktan başka bir şey gibi tasavvur edebileceğimize inanır. Amma iyimser!
[…]
Hâlâ bir şeyin değişeceğine inanan salaklar var.
Sanki beden değiştirmek ister gibi: insan elbisesini değiştirir, peruğunu, makyajını, gerekirse burnunu…
İnsan süslerden, bezemelerden fazlasını değiştiremez: metin aynı kalır. Sadece okuma yazması olmayanlar bunu anlamaz.
Okuma yazma bilmeyenler arasında ilginç bir tür vardır: gereksiz ayrıntılarda uzmanlaşmış âlimler. Onlar bu bilgiyi son derece karmaşık ve çoğunlukla hayli sıkıcı bir bilime dönüştürmüştür (ama sonuçta her şey bizim ilgimizi çekiyor değil mi?). Gereksiz ayrıntılardan, “ilerleme” (tarih, toplumsal yapı, siyasi evrim, kültür) dedikleri bir kanun veya sistem çıkarsamışlar ve sonunda ayrıntılar üzerinde çalışmak için az çok hayalî bir araç keşfetmişler. […] Gelgelelim, bu gereksiz ayrıntılar ister maksimalist ister minimalist, ister meşrutiyetçi ister korporatist, ister Fransız ister Alman vs. olsun, tek bir METNİ genişletirler – ASIL METNİ: yönetenler, yönetir; itaat edenler, itaat eder: ve iktidar mutlaktır. Devrimcileriniz galip gelene kadar sabredin: onların polisini de göreceksiniz.
Euphorisms, İngilizce'ye çeviren Iain White. 4 Dada Suicides: Arthur Cravan, Jacques Rigaut, Julien Torma, Jacques Vaché içinde, (Londra: Atlas Press, 2005) s. 133-175. "Öforizma", yersiz coşku anlamına gelen "öfori" ile "aforizma" kelimelerinin birleştirilmesinden oluşur.
[1] Altın Buzağı, Harun’un İsrailoğulları’nın tapması için altından yaptığı ve Musa’nın yerle bir ettiği put; çirkin ve zayıf inek ise, yine Tevrat’ta geçen, firavunun rüyasında (kıtlık alameti olarak) Nil Nehri kıyısında yedi çirkin ve zayıf ineğin yedi semiz ineği yediğini görmesi – ç.n.