Şubat 2011’de, Arap Baharı Libya’ya yayıldı. Bir hafta süren kuşatmadan sonra, Fransız savaş uçakları Kaddafi yanlısı birlikleri bombaladığında, Ecdebiye şehri düştü. Yukarıdaki fotoğrafta Ecdebiyeli bir adam, yanan bir tankın üzerinde zafer için Tanrı’ya şükrederken görülüyor. Adam, Fotoğrafçı Mads Nissen’in farkındaydı, dolayısıyla kendi imgesini etkin bir şekilde kameraya sunuyordu.
Savaş fotoğrafçısı Tim Hetherington Libya’da öldürülmeden evvel, “geri besleme döngüsü”nden (feedback loop) bahsetmişti: Çatışma gerçeği ile bu gerçeğin popüler kültürdeki tasviri arasında kendini sürekli yenileyen bir bağ. Eskiden bu tür kurgular sıkı bir şekilde denetlenirdi, fakat internet, bu kurguların önündeki engelleri kaldırdı. Bu da, hiç olmadığı kadar dehşet verici görünen, etki alanını sürekli genişleten bir döngü yarattı.
Hetherington ölmeden birkaç ay önce Afganistan’da savaşan ABD askerlerinin fotoğraflarını Vanity Fair dergisine gönderdi. O günlerde, Francis Ford Coppola’nın Vietnam destanı Apocalypse Now (Kıyamet) yeniden gösterime girmişti. Vanity Fair’in grafikerleri, bu meşhur kavramsal savaş anlatısıyla iligili bir yazıda film kareleriyle Hetherington’ın fotoğraflarını yanlışlıkla bir arada kullandılar.
İronik bir hataydı. Fotoğrafçı ölmeden hemen önce, Libya’daki ayaklanmanın ayrıntılı bir haberini yaparken, “geri besleme döngüsü”yle ne kastettiğini yazmıştı: Çarpışma halindeki askerlerin, savaşın kurgusal tasvirlerini taklit etmeleri ve kurguların da askerlerin imgelerinden beslenmesi. Hetherington’ı anma töreninde iş arkadaşı Sebastian Junger, “Çarpışma halindeki gençlerin başka savaşlarda, başka muharebelerde –filmlerde, fotoğraflarda– gördükleri diğer adamların imgelerine öykünerek hareket ettiklerini düşünüyordun” dedi. “İnsanlığın bitmez tükenmez, trajik çilesinde bir savaş yerini kaçınılmaz olarak başka bir savaşa bırakırken imgelerin dünyası ile insanların dünyası arasındaki bu geri besleme döngüsünün, kendisini pekiştirip yenilediğini düşünüyordun.”
Hetherington taklidin savaşın içinde nasıl katmanlaştığından söz etmişti –askerlerin ve kamunun, cephe arkasından ya da korunaklı evlerinden (evlerimizden) çatışmayı nasıl anladıklarından, değerlendirdiklerinden, sayılara vurduklarından ve nihayetinde tükettiklerinden dem vurmuştu. Hetherington The New York Times muhabiri Michael Kamber’a “Medya savaş makinasının öyle bir parçası haline geldi ki, hepimiz bunun bilincine varmak zorunda kaldık” demişti.
Savaşın yıkıma uğrattığı Liberya’daki gençlerin, hükümet güçleriyle çarpışmadan bir gece evvel Rambo izlediklerini; Afganistan’ın Korengal Vadisi’ndeki Amerikalı askerlerin Vietnam Savaşı’nın ikonik imgelerine öykünerek giyinip kuşandıklarını anlatmıştı. Ölmeden önceki haftalarda, genç Libyalı asilerden; mühimmat kemerini boyunlarına asıp, dikkatli bir şekilde bandanalarını “düzeltip”, sonrasında ise sürekli olarak Zafer işareti yaparak ona poz verdiklerinden bahsetmişti. Daha silahın nasıl kullanılacağını bile doğru dürüst bilmiyorlardı.
Brooklyn’deki evinden telefonla görüştüğümüz Hetherington biyografisinin yazarı Alan Huffman, “Bundan çok rahatsız oluyordu” dedi. “Poz vermelerini istemiyordu çünkü bu, sahnelenmiş, sahte bir şeydi. Sonra, gördüklerinin, fotoğrafladıklarının, savaşa, tüm savaşlara, dayanak oluşturduğunu fark etti. Amerikan İç Savaşı’nın fotoğraflarında bile herkes poz veriyordu. Bu, insanların savaşa gitme sebeplerinin ayrılmaz bir parçasıydı, ona göre.”
Neticede, Huffman Hetherington’ın biyografisinde (Here I am) “Sonradan geri dönüp bakınca, doğru dürüst kullanmayı bilmedikleri silahlarla poz veren toy asilerin görünüşteki sahteliklerinin aslında beklenmedik bir şekilde içine atıldıkları savaşa verdikleri sahici bir tepki olduğunu idrak etti” diye yazar.
Hetherington’ın çağdaşı Avustralyalı fotoğrafçı Adam Ferguson “Her savaş muhabiri bu tür bir olasılığa karşı tetikte olmalı” diyor. Afganistan’da ve Irak’ta muhabirlik yapan Ferguson halihazırda The New York Times’a Suriye mülteci kampları haberleri yapıyor. “ABD Deniz Kuvvetleri’yle birlikte iliştirilmiş gazeteci olarak Marja’ya gitmiştim. Afganistan’daki Helmand vilayetine bağlı Marja o zamanlar istikrarsız bir bölgeydi. Üzerine ışık hüzmesi düşen genç bir bahriyelinin fotoğrafını çekiyordum. Fotoğrafını çektiğimin farkındaydı; künyelerini ışığa tutuyor, güneşte parlamalarını sağlıyordu. Bunu yaparken fotoğrafını çektim. “Ne şiirsel bir kare” diye düşündüğümü hatırlıyorum.
“Sonradan fotoğrafa bakınca, Hollywood filminden fırlamış bir kare çektiğimi gördüm. Bence o bahriyeli ne yaptığının ayırdındaydı; fotoğrafı çekilirken göz ucuyla bana bakıp duruyordu. Kendinden önce ve kendi dahli dışında oluştuğunu düşündüğüm bir mefhumu canlandırıyordu. Rol yapmaktan başka çaresi yok gibiydi, çünkü savaştan anladığı şey buydu.
Bu olay olduğunda, geri besleme döngüsü çoktandır devredeydi; ama 2014’e gelindiğinde “Tim’in ya da bir başkasının öngöremediği kadar uç noktalara” taşındığını söylüyor Huffman. Kamera telefonlarının ve Twitter ve Instagram gibi ağların hayatın her anına nüfuz etmiş olması kısa zamanda yankı odasının boyutlarını genişletti, yankılanmanın hızını artırdı, savaşı kavrayışımız üzerindeki etkisini çoğalttı. 11 Eylül saldırıları azami görsel etki hedeflenerek tasarlanmıştı; fakat, 2001’de çok az insanın elinde İkiz Kulelere doğru gitmekte olan uçakları kaydedecek kamera vardı. Tesadüfen Manhattan sokaklarında çekim yapan Fransız televizyoncular vardı da olay kaydedilebildi. Bir zamanlar savaş meydanlarından oturma odalarına denetimli bir şekilde akan imgeler, 11 Eylül’ün ardından gelen Afganistan ve Irak savaşlarında sel oldu aktı. Bir de buna bir elinde silah bir elinde internete bağlı kamera, yeni bir asker cinsi eklendi.
Tom Seymour’un Jihad 2.0 başlıklı yazısından kısaltılarak çevrilmiştir.