/ Sanatın Güncelliği / Müzelerden Geriye Kalan

23/12/2012 / skopbülten

Son yıllarda müzecilikte birbirine paralel –ve birbiriyle çelişen– iki gelişme yaşanıyor: Bir yandan, çok büyük bütçelerle, görkemli tanıtımlarla, koleksiyonlarını gölgede bırakan mimarî tasarımlarla dev sanat müzeleri açılıyor; diğer yandan, önemli koleksiyonlara ev sahipliği eden büyük müzeler, kamu kaynaklarındaki ağır kesintiler yüzünden ya kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor (Roma’daki MAXXI Müzesi)[1], ya da ziyaretçi çekmek için salonlarını moda defilelerine açmak (Louvre ve Uffizi müzeleri),[2] galerilerini ‘atari salonuna’ dönüştürmek (MoMA[3] ve Smithsonian Amerikan Sanatı Müzesi) gibi ‘yaratıcı’ stratejiler geliştiriyorlar. Bugün pek çok müze, “kapalı gişe” olarak lanse edilen şaşaalı sergilere ve tüm pazarlama stratejilerine rağmen ‘Sirenlerin sesiyle’ bir türlü baştan çıkmayan ziyaretçilerin ayağına gitme yolunu seçiyor; koleksiyonlarını, kataloglarını internete açıyor.

Bu ‘yaratıcı’ müzecilik stratejilerinin en son ve en cüretkâr örneklerinden biri de, Hollanda’nın (ve dünyanın) köklü müzelerinden Rijksmuseum tarafından hayata geçirildi. Yaklaşık on yıldır bitmeyen yenileme çalışmaları yüzünden sadece ek binada hizmet veren ve 2013 yılının Nisan ayında açılacağı duyurulan Müze, Hollanda Altın Çağı’na ait eserler başta olmak üzere 125 bin eserden oluşan koleksiyonunun tamamını internete açmış durumda. ‘Ultra’ yüksek çözünürlüklü imajlar, her türlü telif ücretinden muaf olarak, bilgisayara indirilebilecek, istendiği gibi büyütülebilecek, detayları seçilip kesilebilecek, üzerlerinde istendiği gibi ‘oynanabilecek’. Fakat, bir tuşa basıp örneğin bir Rembrandt üzerinde ‘oynama’nın yeterince cazip olmadığı düşünülmüş olsa gerek, bugün ‘dört başı mamur’ her müzenin olmazsa olmazı hediyelik eşya mağazası da ziyaretçilerin ayağına götürülüyor:[4] Müze’nin web sitesindeki “Rijks Studio” bölümüne tıklayıp siteye üye olduğunuzda, Müze’deki eserlerden beğendiklerinizi seçip, tişört baskısından cep telefonu kılıfına kadar “her istediğinizi yapabiliyorsunuz”: “Tişörtten masa örtüsüne, duvar kâğıdından scooter desenine, Rijksstudio’yu kullanarak her şeyi yapmak mümkün. … kollarınızı sıvayın ve kendi başyapıtınızı yaratın!”[5] Müze’nin yöneticilerinden Taco Dibbits, Müze’deki koleksiyonun “herkese ait” olduğunu ve Rijksstudio’yla “herkesin içindeki sanatçıyı ortaya çıkarma” amacında olduklarını söylüyor.[6] 

 

                                          Rijksmuseum’un sitesinde önerilen ‘başyapıt’ örnekleri 

                

              

 

Müze’nin, herkesin içindeki ‘sanatçıyı’ harekete geçirecek ‘Müzleri’ bunlarla da sınırlı değil: Siteye üye olup “Master Matcher”, yani “başyapıtlarla eşleştirme” bölümüne tıkladığınızda, yıldız fallarındaki eşleştirmelerden farkı olmayan birkaç soruluk bir anketi doldurarak hangi büyük eserlerle “eşleştiğinizi” keşfedip kendi koleksiyonunuzu oluşturabiliyorsunuz. Ankette karşınıza tatil tercihiniz, aşktan ne anladığınız, hangi rengi sevdiğiniz gibi soruların cevaplarını seçeceğiniz imajlar çıkıyor. Bunları seçtiğinizde de bilgisayar programı ‘size uygun’ eserlerden bir seçme yapıyor. Eğer bir sanat eseri koleksiyonuyla ne yapacağınızı bilemiyorsanız, Müze size onun ipuçlarını da veriyor: Tişört baskıları ve duvar kâğıdı desenlerinin yanı sıra, koleksiyonunuzu Facebook ve Twitter’da ‘paylaşmanız’ öneriliyor!

 

 

                                    Master Matcher'da yanıtlamanız gereken sorulardan ikisi

 

Vaktiyle Marcel Duchamp, “çift taraflı hazır-nesne” örneği olarak bir Rembrandt’ı ütü sehpası niyetine kullanmayı önermişti. Pürüzlü dokusu yüzünden ütü sehpası olarak kullanılması pek de mümkün olmayan bir Rembrandt tuvalini seçmekle, hem seri üretim nesnenin işlevselliğini hem de başyapıtların kutsallığını bozuyordu. Duchamp bu önerisini hayata geçirmedi ama, sanatın etrafındaki kutsallık halesini aşındırmaya yönelik bu fikri, yüz yıl sonra, tam da “sanatı yüceltmek” adına hayata geçiriliyor. Adorno ve Horkheimer’in 1940’larda yıldız fallarından Hollywood filmlerine kadar pek çok alandaki tezahürüyle analiz ettikleri “kültür endüstrisi”, hangi rengi sevdiğinize bakarak sizi başyapıtlarla “eşleştiren” bilgisayar programları sayesinde, yüksek sanat ile falcılığı birleştiriyor. Kamusallıktan geriye kalan tek şeyin “tüketim” olduğu bir çağda, Rembrandt tişörtleri tasarlamak ‘yaratıcılık’, Vermeer desenli scooter’ları sürme imkânı sunmak ‘sanatı kamuya açmak’ olarak lanse ediliyor. Sonuçta sanatı gerçek anlamda yıkan (ve gündelik hayatla ayrımsızlaştıran) ölümcül darbe –ne Duchamp’dan ne de anti-art  akımlarından– bizzat “sanat mabetlerinden” geliyor. [EG]

 

 



[4] http://koltukname.com/2012/11/12/muzecilikte-kendi-hediyelik-esyanizi-kendiniz-yapin-donemi/

[5] Görüntüleyebilmek için siteye üye olmak gerekiyor: https://www.rijksmuseum.nl/en/rijksstudio-inspiration

Duchamp, müze, sanatın güncelliği