/ Sanatın Güncelliği / Her Yol Sanata Çıkar: Açık Hava Reklam Panosu Müzesi

21/4/2014 / skopbülten

Önümüzdeki yaz aylarında ABD’nin sokaklarındaki, metro ve otobüs duraklarındaki reklam panolarını sanat eserlerinin röprodüksiyonları süsleyecek. Art Everywhere/Sanat Her Yerde adlı kampanya çerçevesinde, sanat kurumlarının ve telif hakkı sahiplerinin işbirliğiyle belirlenen 100 eser arasından yapılan halk oylamasıyla seçilecek 50 eserin röprodüksiyonları, ülkenin her yerinde reklam panolarına yerleştirilecek.

“Tarihteki en büyük kamusal sergi” olarak lanse edilen kampanyanın mucidi, Britanyalı Richard Reed. Geçtiğimiz yıl Sanat Her Yerde’yi ilk defa Britanya sokaklarında uygulamaya koyan Reed, girişimcilik dehasıyla kısa sürede büyük bir servete konmuş eski bir reklamcı. Halihazırda, parlak fikirleri olup parası olmayan girişimcilerle, onlara yatırım yapacak sermaye sahiplerini buluşturan bir fonu yönetiyor. Yani, Charles Saatchi gibi, bir reklamcılık ve iletişim dehası.

 

Richard Reed, kampanyasının tanıtımını yapıyor

 

 

 

Sanat Her Yerde kampanyasındaki iletişim hinliği, daha pazarlama sloganında kendini gösteriyor: “En Büyük Kamusal Sergi”. Zira, ne sanat eserlerinin röprodüksiyon afişlerinin asılmasıyla bir “sergi” kurulabilir, ne de ticari ürünlerin pazarlanması için tasarlanmış reklam panoları kamusal’lığı temsil edebilir. Kampanyanın sloganı, böylelikle, “sergi” ve “kamusallık” kavramlarının içini bir hamlede boşaltıyor. Fakat reklam panolarını önce kamusallığın, ardından sanatın mecrası haline getirmenin bundan daha sinsi bir işlevi de var: Böylelikle, hem mecranın kendisi, hem de onun aracılığıyla iletilen imaj-mesaj dönüştürülmüş, asli işlevinden ve bağlamından koparılmış oluyor. Bir reklam panosu içine yerleştirilmiş Jasper Johns afişi ile, bir diğer panoya yerleştirilmiş Gap afişini ayırt edebileceğimiz sınırlar siliniyor; Gap afişi sanatla karışırken, Jasper Johns da reklama dönüşüyor.

Anlı şanlı müzelerde ayakkabı defilelerinin yapıldığı bir dönemde, reklam panolarına ‘sanat sergisi kurulması’ yadırgatıcı değil. Müzeler pazarlamanın mekânı oluyorsa, pazarlamanın mecraları neden müze olmasın? Keza, bir müze sizi internetten yüksek çözünürlüklü bir Rembrandt imajını indirip cep telefonunuza kılıf yapmaya teşvik ediyor, bunu da “sanatı kamuya açmak” diye lanse edebiliyorsa, reklam panolarındaki röprodüksiyonlara bakmayı kamusallıktan geriye kalan bir karikatür olarak tevekkülle karşılayabilirsiniz.

Fakat bahsettiğimiz, sınırların silinmesi sürecinin yegâne müsebbipleri olarak iletişim ve pazarlama dehalarına işaret etmek kolaya kaçmak olabilir. Reklam panolarını “sanatla dönüştüren” müdahaleler, “gerilla” veya “aktivist” tabir edilen sanat hareketleri çerçevesinde nicedir hayata geçiriliyor. Zaten Sanat Her Yerde’nin mucidi Richard Reed de bu fikri kendi yaratıcılığı sayesinde bulmamış; reklama ayrılmış bir bina duvarına bir sanat eserinin afişini yerleştiren bir “gerilla” eyleminden esinlenmiş. Nitekim, Etienne Lavie adlı sokak sanatçısı Paris’te “İlanımı Kim Çaldı” başlığı altında tam da bunu yapıyor.

Velhasıl, reklam panosunu sanat mecrasına ilk dönüştürenler, reklamcılar değil, sanatçılar oldu. Reklamcının yegâne ‘dehası’, fikri çalacak işgüzarlığa, ve ondan dev bir kampanya yaratmak için gereken sermayeyi devşirecek ‘girişimcilik ruhu’na sahip olmasında yatıyor. O zaman şunu sormakta fayda olabilir: Bir reklam panosuna yapılacak en ‘sanatsal’ müdahale, onu güzelleştirmek ya da dönüştürmektense, tamamen işlevsizleştirmek, içeriği ne olursa olsun ne mesaj ne de imaj yayamaz hale getirmek değil midir? McLuhan’ın dediği gibi mecranın kendisi mesajsa, mesajı yok etmenin tek yolu, mecrayı külliyen yok etmekten  geçmiyor mu? [EG – silent lotus]  

kültürel aktivizm, müze, sokak sanatı, sanatın güncelliği