/ Sanat-Özgürlük / Malangatana: Özgürlük Savaşçısı Olarak Sanatçı

Emperyalist tahakküm kendini idame ettirebilmek için kültürü baskı altına almaya mecbursa, ulusal kurtuluş kaçınılmaz olarak bir kültür edimi olacaktır.

Amilcar Cabral, 1970

 

 

 

 

Mozambikli sanatçı Malangatana Valente Nguenha Ocak 2011’de öldüğünde yas ilan edilen ülkede bayraklar yarıya indirildi. Cenazesinde söz alan konuşmacılar, bir “kahraman” ve “özgürlük savaşçısı” olarak adlandırdıkları Malangatana’nın “bir sanatçıdan çok daha fazlası – bizden biri” olduğunu söylediler. Hükümet, ölümünün hemen ardından Malangatana’yı, Samora Machel ve Eduardo Mondlane’nin yanına, kahramanlar mezarlığına gömmeyi önermişti. Fakat Malangatana, kendi arzusu doğrultusunda doğduğu köye, başkent Maputo’nun aşağı yukarı 40 kilometre kuzeyindeki Matalana’ya gömüldü.    

Biz de, aynı şekilde, Malangatana’nın sanatçı olarak ömrü boyunca verdiği eserleri, halkı için ve halkıyla beraber devrimci bir kültür inşa etme ve ulusal kurtuluş mücadelesi yürütme girişimleri bağlamında değerlendirmeliyiz. Malangatana, bir ressam, şair, müzisyen, düşünür ve devrimci olarak Mozambik halkının, hatta tüm Afrika’nın mücadelesinin sesi oldu. Çizgisi, renkleri ve güzelliğiyle Malangatana’nın sanatı bu mücadelenin acılarının ve travmalarının, sevinçlerinin ve zaferinin ifadesi oldu. Sanatı hakkında şöyle yazmıştı:

 

Benim için sanat, halkın âdet ve ihtiyaçlarından doğan ve onların sosyal, zihinsel, kültürel ve politik gelişimine hizmet eden kolektif bir dışavurumdur. Sanat, mesajlarla yüklü bir müzik aletidir. Bunlar, sanatçının biraraya getirip insanlığın önüne koymayı seçtiği mesajlardır.    

 

Halkın Kültürüyle Yoğrulmak

Malangatana, 1936 yılında Matalana adında küçük bir kasabada fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Çocukken, çiftlik hayvanlarını güdüyordu. Babası çoğu vaktini evden uzakta, Güney Afrika’nın madenlerinde çalışarak geçiriyordu. Annesi, Matalana’da şifacı olarak çalışıyor; geleneklere uygun olarak diş sivriltiyor ve dövme yapıyordu. Bunlar, Güney Mozambik’in önde gelen üç kabilesinden biri olan Ronga topluluğunda ustalık gerektiren zanaatlar olarak kabul ediliyordu. Eğitimini, şifacı olan iki dayısından aldı. Etrafındakiler sayesinde, kırsal yaşamın zengin sembollerini ve hikâyelerini özümsedi:

 

İnsanlar testi, su kabı gibi işe yarar şeylerin yanı sıra kabile büyücüleri için bir şeyler oyardı. İnsanı tesiri altına alan çok tutkulu danslar edilirdi. Ben ve arkadaşlarım daha çocukluktan şair, dansçı, yazar ve hatta filozof olmaya adaydık. Hepsinden önemlisi, çok zengin bir muhayyilemiz vardı.

 

Çocukken annesinin mesleğine duyduğu hayranlık, yetişkinlik yıllarında yaptığı resimlere musallat olan diş ve pençelerde yankısını bulacaktı. 1960’larda yaptığı bir resme verdiği başlık, Malangatana’nın bu imge örtüsünü kendine mal ettiğinin ve sanatını onun üzerine kurduğunun göstergesidir: “Toplumun ağzında bilenmiş dişler vardır; bir canavarı öldürmenin tek yolu dişlerini sökmektir.”   

 

 

 

 

 

Malangatana dokuz yaşındayken bir İsviçre misyoner okulunda okumaya başladı. Bu bereketli kültürel zeminin üzerine, Hıristiyan mitolojisini ve geleneklerini öğrendi. Bunların yanı sıra, misyoner okulunda çömlekçilik, ahşap oymacılığı ve sepetçilik gibi yaratıcı beceriler edindi. Fakat, okula başlayalı henüz iki sene olmuşken Portekiz rejimi okulu kapattı.

Malangatana, on iki yaşında evini terk ederek iş bulmak için Lorenze Marques’e[1] gitti. 

 

Özgürlük Mücadelesinde Sanat

Malangatana, daha sonraları politik eğitimi hakkında şöyle yazacaktı:

 

1940’larda büyüyen bütün diğer çocuklar gibi ben de bir sürü şeye şahit oldum – daha ilk yıllarımdan hayatımı politikleştiren bir sürü şey... Annemle babamın aç karnına demir yolu yapımında çalışmaya mecbur edildiğini gördüm. Teyzelerimin ve dayılarımın kolonyal inzibat (sipiao) tarafından cezalandırıldığını gördüm. Kuzenlerimin sopalarla (palmatória) dövüldüğüne şahit oldum. Bunların hepsi beni politik bir yaşama hazırladı. Bazen gördüklerinizi umursamadığınız olur elbette. Ama ben umursuyordum ve o zamanki hislerim hâlâ canlılığını koruyor.

 

Lorenzo Marques’deyken gündüzleri bir tenis kulübünde “top toplayıcı çocuk” olarak çalışıyor, akşamları da kendi işlerine yoğunlaşıyordu. Kendisine nazikçe bir çift sandalet hediye eden tenis kulübü üyesi, mimar ve amatör ressam Augusto Cabral’dan kendisine resim dersleri vermesini istedi. Club de Lorenze Marques’de garsonluk yaptı ve boş zamanlarında Portekizli ressam Ze Julio’dan sanat dersleri aldı. Lorenzo Marques’de sanat üretimini teşvik etmeyi ve koloni ile metropol arasında sanat değiş tokuşunun önünü açmayı hedefleyen bir dernek olan Núcleo de Arte Colónia de Moçambique’in düzenlediği kurslara ve etkinliklere katıldı. Eserleri ilk defa 1959 yılındaki Núcleo de Arte sergisiyle izleyicilerle buluştu. Önde gelen mimarlardan Pancho Guedes, Malangatana’nın akıl hocası ve hamisi oldu.       

Malangatana, o yıllar hakkında şöyle yazacaktı:

 

İlk defa 1950’lerde burada, başkentte kolonyal yönetime yönelik itiraz sesleri duydum. Tersanelerde grev vardı. ... Boş vakitlerimde her zaman resim yapıyordum. Tanganika ve Kenya’daki bağımsızlık mücadelelerini duyunca kolonyal durumu protesto eden resimler yapmaya başladım.

[...]

FRELIMO (Mozambik Kurtuluş Cephesi), ülkenin kuzeyinde etkinlik göstermeye başlamıştı. Başkent Maputo buralardan çok uzakta olsa da FRELIMO’nun adını duymayan kız ya da oğlan tek bir genç kalmamıştı. İşte o zaman, ben de manzara resimleri yapan ya da portreler çizen bir sanatçı olmaktan çıkıp, bugün olduğum ressama doğru evrilmeye başladım.

 

1961’de Pancho Guedes, gelecek vaat eden bu sanatçıyı Eduardo Mondlane’yle tanıştırdı. Malangatana, Mondlane’ye ABD’ye taşınıp sanatçı olma arzusundan bahsetti. Mondlane ise ona Mozambik’te kalmasını tavsiye etti “çünkü, [Mozambik’te] sanatı geliştirip onun aracılığıyla Mozambik halkının tarihini ve cefasını ifade etmeye ihtiyaç vardı”.

 

  

 

Tarih, Eduardo Mondlane’nin 1962’de Tanzanya’da devrimci Mozambik Kurtuluş Cephesi’ni kurduğunu kayda düşmüştür. 1969’da da suikaste uğradı.

Malangatana ise Mondlane’nin tavsiyesine uyarak Mozambik’te kaldı. Sonraları, sanatın, halkın kaygılarına ve özlemlerine tercüman olması gerektiğini; “yalın, anlaşılabilir bir diyalog ... seyirciye hitap eden, onu ağlatan ya da ürperten ateşli ve yaşam dolu bir şey” olması gerektiğini söyleyecekti. Sanat hakkındaki görüşünü şöyle ifade ediyordu:

 

...sanat, damarlarımızda bulunan kudretin ifadesi olmalı; kaynayan kanımızla sanat yapmalıyız; ancak böyle bir sanat var olmaya değer. Âşıkların cinsel birleşme ânında girdikleri bilinçaltı ilişkinin tutkusuyla sanat yapmalı. Bir heykele ya da resme bu şekilde bakar, bir şiiri böyle okuruz; gitar ya da metal telleri yüzyıllar boyunca insanların yüreğinde alev alev yanan ateşle işlenmiş bir Xitende sesi duyduğumuzda hissettiğimiz şeyleri hissederiz. 

 

Artık, Malangatana’nın sanat tutkusunu harekete geçiren şey her şeyden önce bağımsızlık mücadelesiydi. 

İlk kişisel sergisini 1961 yılında açtı. Sergide yer alan eserlerden biri de Portekiz hâkimiyeti altındaki yaşamın çirkinliği ve acımasızlığı hakkında bir şerh niteliğindeki Juizo Final’di. Malangatana, şöyle diyordu:

 

FRELIMO güçlendikçe sanatımı gören Portekizliler “Bu kadar şiddet dolu resimler yaparak sempatimizi suistimal ediyor” demeye başladı. “Suistimal” denen bu şey ülkemin politikasına yaptığım katkıydı. Sonra savaş başladı ve ben de sanatımı sonraki on yıl boyunca bu mücadeleye adadım. 

 

Belirli bir sanatçı ile bağımsızlık mücadelesi arasındaki bağlantıların izini süren eleştirmen ve sanat tarihçilerinin sıklıkla düştüğü hatalardan biri, sanatçının harekete “katıldığını” beyan ettiği belirli bir tarih tespit etmeye çalışmaktır. Oysa yeraltında, ulusal mücadeleyle beraber yaşayan ve çalışan sanatçılar yasadışı bir örgütün “üyesi” olduklarını nadiren kabul ederler. Genellikle bu tür bir mensubiyet ilişkisini reddetme eğiliminde olurlar. Malangatana da, 1961’de Mondlane’yle tanışmasının “bağımsızlık sütünü emmesine” sebep olduğunu söylemekle yetinmişti.     

 

 

 

“Ulusal Kurtuluş Kaçınılmaz Olarak Bir Kültür Edimidir”

Sanat tarihçileri ayrıca, kültürel direniş, Pan-Afrika kültürü, anti-emperyalist kültür ve Afrika’daki özgürlük mücadeleleri arasında kurulan bağları büyük ölçüde ihmal etmiştir. İlerici sanat eleştirmenleri ve tarihçiler, emperyalist rejimlerin Afrika’nın kültürel tarihini reddedip yadsıma yolundaki çabalarından ve yeni yeni gelişmekte olan kültürel ifadeyi emperyalist söylemin bünyesine katmaya çalışmasından şikâyet edegelmişlerdir. Fakat, aynı tarihçiler, popüler kültürel gelenekleri ve yerleşik ifade biçimlerini ulusal kurtuluş mücadelesinin talepleri, deneyimi ve ifadesi ile harmanlayan devrimci Afrika kültürünün kuruluşuna çok az ilgi göstermişlerdir. Bu eksiklik aradan elli yıl geçtikten sonra bile günümüzde hâlâ varlığını sürdürüyor. Hem de, kurtuluş mücadelelerinin kültürel köklerden doğduğunu açıkça ifade eden Eduardo Mondlane, Amilcar Cabral, Marcellino dos Santos ve Samora Machel gibi önde gelen devrimci liderlerin sözlerine rağmen...

 

 

Judy Seidman’ın Malangatana: Artist as Freedom Fighter  başlıklı yazısından kısaltılarak çevrilmiştir.

 



[1] Mozambik’in başkenti Maputo’nun bağımsızlıktan önceki adı – ç.n.

sanat ve direniş, sanat/özgürlük