Saldırı Altındaki Sanat: Britanya'nın İkonoklastik Geçmişi

3/8/2013 / skopbülten

Tate Britain’da 2 Ekim – 5 Ocak tarihlerinde düzenlenecek Art Under Attack: Histories of British Iconoclasm adlı sergide, ülkede son 500 yılda fiziksel olarak saldırıya uğrayan bazı sanat eserlerine yer verilecek. Politik, dini, kişisel nedenlerle ya da salt sanatçıya yönelik yok etme arzusuyla yapılan saldırılara konu olan eserler, ilk kez bu kadar geniş çaplı bir biçimde biraraya getirilmiş olacak. Sergi küratörleri ikonoklazmın mümkün olduğu kadar farklı yönlerini biraraya getirmeye çalışmış. Örneğin serginin son kısmında Jake ve Dinos Chapman’ın müzayedelerden ve bit pazarlarından topladıkları ve daha sonra “tahrif ettikleri” 19. yüzyıla ait portreler gibi, sanatçılar tarafından saldırıya uğrayan eserlerin olduğu bir bölüm de var. Küratörlerden Stacy Boldrick aslında her bölümün ayrı birer sergi oluşturabileceğini söylüyor. Diğer küratör Tabitha Barber da bu serginin bir yargılama değil, tarafsız bir gözlem amacı barındırdığını ve yapılan saldırıları ortaya koyarak anlamlandırmamıza olanak sağlamak olduğunu söylüyor.

Son yıllarda sanat eserlerine yapılan çeşitli saldırı haberlerinin arttığı düşünüldüğünde, bu serginin zamanlaması da oldukça yerinde. Örneğin geçtiğimiz ay Father 4 Justice grubunun bir üyesi (çocuklarıyla görüşmeleri yasaklanan babalardan oluşuyor) John Constable’ın “The Hay Wain” adlı tablosuna oğlunun bir fotoğrafını yapıştırmıştı. Yine bu yıl içinde 11 Eylül komplocusu bir kişi, Louvre’da Delacroix’nın “Liberty Leading People” tablosuna “AE911” yazmıştı. Geçtiğimiz sonbaharda ise Tate’te sergilenen Rothko’ya ait “Black on Maroon” tablosu da vandalizmin kurbanı olmuştu. Ve geçtiğimiz yıl Menil Collection’da sergilen bir Picasso ve 2010’da Paris Modern Sanat Müzesi’nde bir Basquiat de saldırıya uğramıştı.

Bu sergide yer alan bazı eserlerin neden tepki çektiği ise bir ölçüde anlaşılabilir. Örneğin Allen Jones’a ait olan ve bir kadını mobilya şeklinde gösteren “Chair” (1969) adlı fetişist heykel 1986 yılında Kadınlar Günü’nde feministlerin saldırısına uğramıştı. Bir diğer örnek ise politik bir saldırıya, daha doğrusu bir aşağılamaya konu olmuş: Prens Freddy olarak da bilinen ve koyu bir monarşi taraftarı olan Frederick Duleep’in evindeki tuvaletin duvarına baş aşağı olarak astığı Oliver Cromwell portresi. Daha geriye gidersek saldırıların ağırlıklı olarak dinsel ayrılıklar nedeniyle gerçekleştiği ortaya çıkıyor. Özellikle de VIII. Henry’nin tahta geçmesinin ardından Kilise’nin Katolik yapısının, manastırlara uygulanan baskılarla darmadağın edildiği dönemde pek çok dinsel sanat eseri ve obje vandalizme uğramıştı. Yine bu dönemin en kıymetli kutsal emanetlerinden “İsa’nın Naaşı Heykeli” de bu doğrultuda serginin en dikkat çekici parçalarından. Bu heykel, ortadan kayboluşunun ardından yüzlerce yıl sonra, 1954’te bir kilisenin döşemeleri altından, elleri, ayakları ve başındaki dikenli tacı Protestanlarca kırılmış bir vaziyette gün ışığına çıkarılmıştı. [NÖ-Silent Lotus]

 

                                                                                     Jake ve Dinos Chapman, One Day You Will No Longer Be Loved II (No 6), (2008)

                                                                                  Oliver Cromwell'in baş aşağı asılmış portresi 

 

                                                          Allen Jones, Chair, (1969)


                                                        "İsa'nın Naaşı Heykeli"


Kaynak: http://hyperallergic.com/76572/an-exhibition-looks-at-art-that-has-been-physically-attacked/