Rönesans Döneminde Harabe Kültü

Nur Altınyıldız Artun, son yıllarında, bir alegori olarak "harabe"yle ilgili düşünce tarihi üzerine çalışıyordu. Harabelerle, mimarlık tarihinin ve koruma politikalarının ilişkilerini araştırıyordu. Aşağıdaki pasajlar bu son çalışmalarından alınmıştır.



 

Avrupa’da harabelere ilgi Rönesans’la uyanır. Kadim Yunan ve Roma mirasının canlanmasıyla birlikte, geçmiş güncellik kazanır; tarihî değer kavramının farkına varılır.[1] Antik dönem mimari kalıntılarında, sanat eserlerinde ve felsefe metinlerinde keşfe çıkılır. Özellikle Roma şehrine dağılmış İmparatorluk yadigârı yıkıntılar yüceltilen geçmişi cisimleştirir, gözler önüne serer. Rönesans İtalya’sında mimarlar, mükemmelliğin timsali olarak gördükleri bu eserleri inceleyerek, ölçüp çizerek, kopya ederek; onlardan esinlenerek, ortaçağda gerilediğini varsaydıkları mimarlığı yeniden üstün vasıflara kavuşturmayı amaçlarlar. Roma manzaraları ve haritaları sanatçıların da gözde konuları arasına girer. Gravür tekniğiyle çoğaltılan bu tür tasvirler koleksiyonerler arasında rağbet görür ve nispeten kolay erişilebilir oldukları için, zamanla geniş bir coğrafyaya yayılır. Antonio Lafreri adlı bir yayıncı, 1540’tan başlayarak, çeşitli sanatçıların elinden çıkma Roma gravürlerini toplar. Meraklıları, istedikleri resimleri seçip satın alarak, kendilerine özel derlemeler yaparlar. Ancak her albümün kapak sayfası aynıdır: Speculum Romanae Magnificentiae (Roma İhtişamının Aynası).[2]

Artık Roma’ya yapılan gezilerin amacı sadece Hıristiyanlığın kutsal mekânlarını ziyaret etmek değil, aynı zamanda harabeleri seyre dalmaktır.


   

Solda, Speculum Romanae Magnificentiae (Roma İhtişamının Aynası) kapak sayfası; sağda, üzerinde ölçüleri yazılı, çekülleri çizili bir sütun başlığı, yaklaşık 1537, Speculum içinde derlenen gravürlerden biri. www.metmuseum.org


 

Koloseum harabesi, 16. yüzyıl, yine Speculum başlıklı bir başka albümden gravür. Anıtlar kimi zaman oldukları gibi, harabe halinde gösterilir, kimi zaman da ilk inşa edildikleri halde resmedilir.


  

Andrea Mantegna, Aziz Sebastian, 1480 civarı.

 

Rönesans Metinlerinde Harabeler

İtalya’da Rönesans mimarlarının başta gelen rehberi, Vitruvius’un milattan önce 1. yüzyıl’da kaleme aldığı De Architectura (Mimarlık Üzerine) ile Leon Battista Alberti’nin ona atıfla 1452’de yazdığı De re aedificatoria (İnşa Sanatı Üzerine) başlıklı eserleri idi. Alberti’nin kitabı, antik ve çağdaş kaynaklara dayanarak mimari tasarım için strüktüre, malzemeye, tipolojiye, orantılara, ama en başta mükemmel kompozisyona dair temel estetik ve kuramsal ilkeleri saptar. Yalnızca kitabın restorasyona ayrılan bölümünde Alberti yeni inşa edilecek yapılara değil, yıpranan, bozulan, eksilen binalara değinir. Onların harabeye dönmesini zamanın tahripkâr gücüne bağlar: “her şeyi fetheden, her şeyi harabeye dönüştüren zaman”dan söz eder; sonra Horatius'tan bir alıntı yapar: “Zaman yeryüzünden söküp aydınlığa çıkardığı her şeyi, ne kadar azametli olursa olsun, yine toprağa gömer, gölgeye çeker”.[3] Bölümün arta kalanı yine uygulama usullerine, eski binaların çatlamış yüzeylerini iyileştirmeye, devrilen sütunlarını yenilemeye, yan yatmış duvarlarını düzeltmeye; kısaca, zamanın tahripkâr etkisini geri çevirmeye ayrılmıştır.

Alberti’ninkinden başka bir nadir kitap vardır ki, mimarlığın icra edilmesiyle alâkası yoktur –zaten bir mimarlık metni de değildir– ama yıkılmakta olan, harabeye dönen antik dönem kalıntılarını en ince ayrıntılarına kadar tasvir eder. Keşiş Francesco Colonna’ya atfedilen 1499 tarihli aşk hikâyesi Hypnerotomachia Poliphili, Rüyada Geçen Aşk Mücadelesi, Poliphilo’nun rüyasında sevgilisini arayış serüvenini anlatır. Ancak o sadece Polia’ya değil, antikiteye âşıktır.[4] Serüveni onu çoktanrılı pagan dünyasına götürür ve Poliphilo rüyasında gördüğü binaları, piramitleri, tapınakları, harabeleri hülyalara dalarak anlatısına katar. Colonna’nın metnini farklı kılan, Poliphilo’nun rüyanın sağladığı özgürlük sayesinde antikitenin kalıntılarını kendi hayal gücüne dayanan fantastik yapılar olarak zihninde yeni baştan canlandırmasıdır.[5]

“Fragmanlara ayrılmış, yarı harabeye dönmüş” bir dikilitaş, Poliphilo’nun yolculuğunda önüne çıkan ilk yapıdır. Yanına yaklaşınca bir de “kısmen yere devrilmiş, kısmen ayakta, kısmen bozulmamış, ... bezemesi, tasarımı ve malzemesiyle, hayal edilebilecek en asil sütun dizisini” keşfeder. “Orada burada mükemmel sütun başlıkları, taban parçaları, silmeler, kabartmalar, devasa kırık dökük heykeller ... ve envai çeşit fragman” görür. Bunlar “incelikle oyulmuştur ama, tabiri caizse, fire vermişlerdir; dolayısıyla bütünken nasıl olduklarını bilmek mümkün değildir. Kırık dökük harabeleri çalılar bürümüş ... oyuklarında kertenkeleler yuvalanmıştır”.[6] Kitabın ilerki sayfalarında Poliphilo bu kez “zamanın kemirmesi, eskiliğin ve ihmalin çürütmesiyle nemli toprağa çökmüş” bir tapınak harabesiyle karşılaşır.[7]

Poliphilo anlatısında sık sık “şimdiye kadar kimsenin görmediği, tahayyül bile etmediği” muhteşem harabeler karşısında duyduğu hazzı dile getirir; o kadar ki bu his ona her seferinde Polia’ya duyduğu arzuyu hatırlatır:

 

Bizi tefekküre çağıran ... kaç ihtişamlı eser kısmen ya da tamamen harabeye döndü? İşte bu nedenle, üstesinden gelmekte zorluk çektiğim ölçüde bir hazza, akla hayale sığmaz bir mutluluğa eriştim. Kutsal ve saygıdeğer antikite karşısında öylesine minnet ve hayranlıkla doluydum ki, kendimi dikkatsiz, kararsız ve doymamış bir nazarla etrafıma bakınırken buldum ... Yine de bu müthiş antik harabelere dönüp tekrar tekrar bakmak için duyduğum giderilmesi mümkün olmayan iştahı ve gözlerimin açlığını gideremedim ... Derin bir iç çekiş ve acıyla onu [Polia’yı] hatırladım, sonra yine bunca hoşuma giden antik eserleri hayranlıkla seyretmeye devam ettim.[8]

 

Sonraki sayfalarda yine bu konuya döner: “Kutsal antikitenin fragmanları, harabeleri ve enkazı, hatta molozları bizi bu denli hayranlıkla dolduruyor ve onlara bakmak bize bu kadar haz veriyorsa, bir de bütünlüklerini korumuş olsalardı ne olurdu?”[9] Hypnerotomachia Poliphili ve metne eşlik eden 174 ahşap baskı desen, Rönesans âlimlerini ve aristokratlarını esinlendirir; ‘bina aşkı’ (libido aedificandi) uyandırır; “antik çağ ruhunu” diriltir.[10] ‘Harabenin uyandırdığı haz’, ‘fragman estetiği’ gibi asıl 18. yüzyılda romantizmle boy gösterecek kavramları daha o zamandan ortaya atar.

Vitruvius’un saydığı mimarlığın üç niteliği –işlevsellik, sağlamlık ve güzellik– arasında Alberti için en önemlisi güzelliktir. De re aedificatoria’nın belki de en bilinen pasajında güzelliği tanımlar: “bir gövdeye ait parçaların arasında yaratılan akla dayalı uyum öyle olmalıdır ki, bozmadan herhangi bir öğenin eklenmesi, çıkartılması ya da değiştirilmesi mümkün olmasın”.[11] Vitruvius’a göre mimar mükemmel kompozisyonu tahayyül etmeli, tasarlama sürecinde değişmez bir bütünlüğe eriştirmelidir. Bütünlüğün bunca yüceltildiği bu aynı dönemde sadece ayakta kalmış ama eksilmiş antik dönem anıtları değil, yıkılmış binalardan geriye kalmış fragmanlar da kaydedilmeye başlar. Hypnerotomachia Poliphili’nin ahşap baskı desenlerinden birinde sütun kaideleri ve başlıkları, arşitrav parçaları yerde yatar; bir başkasında ise harabe halindeki bir tapınağın önünde yine yere düşmüş mimari parçalar yığılıdır.[12]

 

  

 

Andrea Palladio 1554’te iki Roma rehberi yayınlar. Büyük rağbet gören kitapların ilkinde –L’antichità di Roma– şehrin antik çağ harabelerinin görünümlerine ve tarihlerine dair kısa açıklamalar vardır. Kitabın giriş bölümünde Palladio harabelerin durumuna değinir: “Gerek Romalıların yiğitliğinin ebedi abidesi olarak, gerekse gelecek nesillere emsal olmak üzere Roma’da inşa edilen birçok soylu ve heybetli abideyi bugün ayakta görmek mümkün değildir çünkü savaşlar, yangınlar ve yıllar geçtikçe yapıların çökmesi, bu binaların kalıntılarının büyük kısmını harabeye çevirmiş, içlerini boşaltmış, toprağa gömmüştür.”[13] Palladio'nun anlatısı, Roma’nın kuruluşuyla başlar, işlevlerine göre sınıflandırılmış binalar aracılığıyla mimarlık alanındaki gelişmeleri anlatır ve Roma’nın düşüşüyle sona erer. Palladio ayrıca kendi ölçüp biçtiği binaların çizimlerini de yapmıştır; bunlar 18. yüzyılda Piranesi gibi ustaları esinlendirecektir.[14]

 

 

Palladio, Constantine’in Zafer Takı çizimi.



[1] Aloïs Riegl, Modern Anıt Kültü, Doğası ve Kökeni, çev. Erdem Ceylan (İstanbul: Daimon, 2015).

[2] “Introduction, Antonio Lafreri’s Speculum Romanae Magnificentiae and the digital collection”, speculum.lib.uchicago.edu (Erişim tarihi: 27 Şubat 2019). Bugün Chicago Üniversitesi, 994 gravürden oluşan en büyük Speculum koleksiyonuna sahip.

Antik dönem mirasını belgeleme ve baskı resim yapma furyası, 1527’de Kutsal Roma İmparatorluğu askerlerinin Roma’yı yağmalaması sonrasına rastlar.

[3] Aktaran Marvin Trachtenberg, “Building Outside Time in Alberti’s De re aedificatoria”, Anthropology and Aesthetics, sayı 48 (Güz 2005) s. 126-127.

[4] Joscelyn Godwin, “Introduction”, Hypnerotomachia Poliphili, The Strife of Love in a Dream, çev. Joscelyn Godwin (New York: Thames & Hudson, 2005) s. vii.

[5] Joscelyn Godwin, “Introduction”, s.vii.

[6] Francesco Colonna, Hypnerotomachia Poliphili, s. 22. Polyphilo bina kalıntılarına bakarak, iki dağ arasındaki vadiyi kapatacak ölçekte, devasa bir piramit hayal eder. Dikilitaş bunun tepe noktasından yükselir; onun en üst noktasında da bir mekanizma sayesinde kendi etrafında dönen kanatlı bir su perisi heykeli yer alır, s. 23-30.

[7] A.g.e., s. 236.

[8] A.g.e., s. 57.

[9] A.g.e., s. 59.

[10] Bahar Avanoğlu, “Hypnerotomachia Poliphili ve Neoplatonizm”, skopdergi, sayı 13. (Erişim tarihi: 20 Ocak 2019).

[11] Marvin Trachtenberg, “Building Outside Time”, s. 124.

[12] Francesco Colonna, Hypnerotomachia Poliphili, s. 21 ve 238.

[13] Vaughan Hart ve Peter Hicks (der. ve çev), Palladio’s Rome, s. 3. İkinci kitap Roma’nın kiliselerini tanıtıyordu.

[14] A.g.e., s. xxix. Palladio ayrıca, 1556’da basılan Vitruvius’un De architectura’sının yeni edisyonu için klasik çağ alimi Daniele Barbaro ile çalışarak Roma’nın antik çağ yapılarının rekonstrüksiyon çizimlerini hazırlamıştı.

harabeler