/ Pasajlar / Sanatın Özerkliği: Şairin Devrimle İmtihanı

Franco Fortini, 1917-1994

 

Lu Sin’in denemelerinde, açık bir devrimci bağlılığın yanı sıra, paradoksal bir durumun bilincinde olduğunu gösteren satırları okumak ilginçtir. Karl Radek’in Yesenin ile Andrey Sobol’un intiharları üzerine yazdığı “Vatansız Sanatçılar” yazısından bahsederken şöyle der Lu Sin:

 

Şunu anladım ki, Devrim’den önce idealleri ve hayalleri olan tüm devrimci şairler, bizzat arzuladıkları ve uğruna şiirler yazdıkları gerçeklik karşısında ölüme sürüklenebilirler. Ve eğer Devrim’in gerçekliği bu şairlerin hayallerini ve ideallerini yıkıp geçmiyorsa, o devrim içi boş bir kelimeden ibaret demektir.

Ama bu, kendi ölümlerinin ilahisini okuyan Yesenin ile Sobol’a saygı duymayacağımız anlamına gelmiyor. Onlar hakikati görmüştür. Ve kendi kendilerini yok ederek, Devrim’in ilerlediğini kanıtlamışlardır.[1]

 

Lu Sin [Hsun], 1881-1936

 

Yine 1927 yılında, Huangpu Askerî Akademisi’nde yaptığı bir konuşmada, Brecht’in on yıl sonra İspanya’da ifade edeceği bir görüşün aynısını dile getirir Lu Sin:

 

Ben topların gümbürtüsünü dinlemeyi tercih ederim. […] Bir şiir Savaş Ustasını korkutamaz, ama bir silah onu devirebilir. Bazı insanlar edebiyatın devrim üzerinde büyük etkisi olduğunu düşünüyor biliyorum. Ama ben bundan şüpheliyim.[2]

 

Bunlar da Brecht’in Temmuz 1937’de Madrid’de yaptığı konuşmadaki sözleri:

 

Şayet kültür halkın kolektif üretiminin ayrılmaz parçası ise; halkı ekmekten mahrum bırakan şiddet ile şiirden mahrum bırakan şiddetin aynı olması, kültürün maddi güçle olan kopmaz bağının kanıtıysa; başka deyişle, kültür maddi gerçeklikle aynı düzenin parçasıysa, kültürü nasıl kurtarmalı? […] Kültür maddi silahlarla savunulmalıdır.[3]

 

Bertolt Brecht, 1898-1956

 

Brecht’in bu konuşmayı yaptığı kongrede, komünist partinin resmî sözcüsünün (Vaillant-Couturier) şu sözleri sarf ettiğini hatırlayalım: “Sizler yazar olarak kalın. Sesiyle bir orduyu harekete geçirebilen bir adamı onbaşı derekesine indirmek istemeyiz.” Karşılaştırma hem önemli, hem de yakıcıdır. Zira “sesiyle bir orduyu harekete geçirebilen adam” aslında edebiyat bürokratıdır, propaganda uzmanıdır… Ama edebiyatın devrim üzerindeki etkisine pek inanmayan, ve militanlığıyla kendi bölünmüş haline tanıklık eden bir yazar (aynı kongrede “Size bu kalemi hediye ediyorum” diyen, anti-faşist saflarda savaşmış Ludwig Renn gibi), bizzat kendi hayatı ve eserleriyle, devrimci hareketteki çözülmemiş ve muhtemelen çözülemeyecek bir soruna, doktrin ile eylem sorununa işaret eder; böyle bir yazar, “bir aydın olarak”, kendi yalnızlığında yarattığı ilham dolu şiirler kadar, bu yolla da devrimci harekete katılır.

 

Franco Fortini’nin “The Writers' Mandate and the End of Anti-Fascism” başlığıyla İngilizceye çevrilen yazısından seçilmiş pasajlar. Screen, cilt 15, sayı 1, Bahar 1974, s. 42-43.



[1] Fortini de metnin İngilizce çevirmeni de Lu Sin’in bu sözlerine referans vermemişler; alıntı muhtemelen Aralık 1927 tarihinde yaptığı “Edebiyat ile Politikanın Ayrılan Yolları” başlıklı konuşmasından – ç.n.

[2] Lu Hsun, Cultura e societa in Cina, Roma 1962, s. 174.

[3] Versuche içinde, Berlin 1957. [Brecht'in 1937'de Kültürün Savunulması İçin Uluslararası Yazarlar Kongresi'nde yaptığı konuşma – ç.n.]

 

sanat-politika, sanatın özerkliği, pasajlar