Ortak Bir Kültürün Gelişmesi

 

Pratikte fikir ve ifade özgürlüğü doğal bir hak olmaktan çok ortak bir ihtiyaçtır. Anlayışın gelişmesi o kadar zordur ki, onu ilerletecek kanalları belirleme hakkını hiçbirimiz kendi üzerimize alamayacağımız gibi, bir kurum ya da bir sınıfa da veremeyiz. Bu pratik özgürlükleri inkâr etmek ortak tohumu yakmak demektir. Verili bir formüle göre, yalnızca şuna ya da buna hoşgörü göstermek, geleceği ele geçirmiş ve onu verimli ya da verimsiz bir zemine hapsetmiş olma fantezisine boyun eğmekten başka bir şey değildir. Bu nedenle, işçi sınıfı hareketi içinde sıkılmış yumruk gerekli bir sembol olabilir, ama o yumruğun da, yeni oluşan gerçekliği keşfetmek ve biçimlendirmek üzere elin açılıp parmakların uzanamayacağı kadar sıkılmaması gerekir.

Planlanması mümkün olan şeyleri, ortak kararlarımız doğrultusunda, planlamamız gerekir. Ancak, kültür fikrindeki vurgu, bir kültürün esas itibarıyla planlanamaz olduğunu bize hatırlattığı zaman doğrudur. Yaşamı sürdürecek ve ortaklığı yaratacak araçları temin etmek zorundayız, ama bu araçlarla neler yaşanacağını ne bilebilir, ne de buyurabiliriz. Kültür fikri bir metafora dayanır: doğal gelişmenin yönlendirilmesi. Nitekim nihai vurgu, hem metafor hem olgu olarak gelişme üzerine yapılmalıdır.

Yüzyılımızda, müşterek hayatımızın tamamını boğma noktasına gelen bir düğüm atılmıştır. Görünürde kontrolün zirvesine varmışken, ezici bir tehlike altında yaşıyoruz. Tehlikeye tepkimizi, kontrolü daha da sıkılaştırarak gösteriyoruz, ama varlığımızı sürdürmek istiyorsak içimize işlemiş hükmedici tarzdan kurtulmayı öğrenmemiz gerekiyor. Demokrasi mücadelesi bu yeniden değerlendirme örüntüsüdür, ne var ki demokratik addedilen pek çok şey, özünde, demokrasinin açık düşmanlarının pratiğiyle ittifak halindedir. Sanki hepimiz, korkuyla ya da önseziyle, hayatı kıskıvrak yakalayıp ona kendi suretimizi nakşetmek ister gibiyiz, o zaman birbirine karşıt suretlerin yararını tartışmanın da bir anlamı kalmıyor. Zihinlerimize örülmüş öyle bir duvar ki bu, bazen yıkılması neredeyse imkânsız görünüyor: hayatın yaratıcı kapasitelerini benimsemeyi reddetmek; gelişme kanallarını sınırlandırma ve engelleme ısrarı; hatta, geleceğin, kendi kafamızdaki şu ya da bu yasaya göre şimdiden belirlenmek zorunda olduğunu düşünme alışkanlığı.

Eski hayallerimizi geleceğe yansıtıyor, kendimizi ve başkalarını da bunu hayata geçirmek için çaba harcamaya zorluyoruz. Eski formları sürdürmeye çalışan muhafazakârlar olarak bunu yapıyoruz; yeni insanı tarif etmeye çalışan sosyalistler olarak bunu yapıyoruz. Günümüzde, kendi içinde hiç kuşkusuz yararlı olan belirli değişim türlerine karşı gösterilen direncin büyük kısmı, bu hükmetme çabasındaki ifade edilmemiş bir güvensizlikten ibaret. Bir yanda, ayrıcalıklarını kaybetmek istemeyenlerin değişim düşmanlığı var. Öte yanda da, hangi idealizm ya da hayırseverlik maskesini giyerse giysin, hükmedici tarzın insanın hayatını belirlemesine karşı duyulan düşmanlık. Bu ikinci düşmanlık değerlidir ve çoğunlukla kaba bir şekilde karıştırıldığı birincisinden ayırt edilmelidir. Hayatın akışını belirleme derdinde olanlara karşı bizzat hayatın öfkesidir bu, ve oldum olası demokratik güdüyü oluşturan bu duygu yeni toplum tanımları için elzemdir.

Demokrasinin önünde hâlâ büyük maddi engeller duruyor; ama bir erdem varsayımıyla başkalarının hayatına el uzatmamıza ve kendi kafamızdaki kurgular doğrultusunda onların seyrini belirlemeye çalışmamıza yol açan, zihinlerimizdeki bu engel de duruyor. Bunun karşısında, doğal gelişmenin yönlendirilmesi anlamında kültür fikrine ihtiyaç var. Yaşam süreçlerinin herhangi bir grubunu kısmen de olsa biliyorsanız, onlardaki olağanüstü çeşitliliği ve karmaşıklığı görmüş ve buna hayran kalmışsınız demektir. Bir insanın hayatını kısmen de olsa biliyorsanız, ondaki olağanüstü çeşitliliği, yaratabileceği değerleri görüp buna hayran kalmışsınız demektir.

Hepimiz kendi bağlılıklarımıza göre yaşamak zorundayız, ama ancak başkalarına da kendi bağlılıklarına göre yaşama hakkı tanır ve gelişme kanallarını açık tutmayı ortak görevimiz bellersek doyurucu bir yaşam sürebiliriz. Kalıtım ve tepkiye dayalı o büyük yapı içinde şimdiye kadar birbiriyle tıpatıp aynı olan iki kişi ortaya çıkmış değildir. Bizim gerçek insani ölçeğimiz budur, yoksa şu veya bu erdem imgesi değil.

Ortak bir kültür fikri, belirli bir toplumsal ilişki biçimi içinde, hem doğal gelişme fikrini hem de o gelişmeyi yönlendirme fikrini biraraya getirir. Tek başına birincisi romantik bir tür bireyciliktir; tek başına ikincisi ise otoriter bir tür eğitimdir. Ama her biri, bütünlüklü bir bakış içinde, zorunlu bir vurguya işaret eder. Demokrasi mücadelesi, varlık eşitliğinin kabul edilmesi mücadelesi olmadıkça hiçbir yere varamaz. Bununla birlikte, müşterek yönetim gerçekliği, ancak insanın bireyliğinin ve çeşitliliğinin kabul edilmesiyle oluşturulabilir. Doğal gelişme ve yönlendirme, varlık eşitliği temel ilkesiyle güvence altına alınmış karşılıklı bir sürecin parçalarıdır.

Şunu giderek daha iyi anlıyoruz ki söz varlığımız, eylemlerimizi incelemek ve müzakere etmek için kullandığımız dil, kesinlikle ikincil bir etken değil, aksine kendi içinde pratik ve radikal bir unsur. Deneyimden bir anlam çıkarmak ve onu etkin hale getirmek, gelişme sürecimizin ta kendisidir. Bu anlamlardan bazılarını geçmişten devralıp yeniden yaratırız. Bazılarını ise baştan yaratmamız ve iletmeye çalışmamız gerekir. İnsanlık buhranı her zaman bir anlayış buhranıdır: gerçekten anlayabildiğimiz şeyleri yapabiliriz.

İçlerinde yaşam tohumlarını barındıran fikirler ve düşünme biçimleri vardır; öte yandan, belki zihinlerimizin derinlerine gömülmüş olup, ölüm tohumları taşıyan başka fikirler ve düşünme biçimleri de vardır. Bunları ayırt etmekte, ve adlarını koyarak yaygın biçimde farkına varılmalarını sağlamaktaki başarı ölçümüz, kelimenin tam anlamıyla geleceğimizin ölçüsü olabilir.

 

Raymond Williams’ın Kültür ve Toplum kitabının “Sonuç” kısmından seçilmiş pasajlar, çev. Uygur Kocabaşoğlu (İletişim Yayınları sanat-hayat dizisi, 2017) s. 485-490. Kitaptan başka pasajlar okumak için bkz. Romantik Sanatçı, ve İşçi Sınıfı Kültürü

"Kültür ve Toplum", Raymond Williams, pasajlar