Naziler, ‘dejenere’ diye damgaladıkları modernist sanat eserlerine el koyup, aşağıladıktan sonra bir kısmını yakıp yok etmiş, bir kısmını da satıp savmışlardı. Kaybolduğu sanılan eserlerden yüzlercesinin Nazilerin sanat simsarı Hildebrand Gurlitt'in oğluna ait apartman dairesinde bulunması geçen Kasım ayında dikkatleri yeniden 1930’ların kıyımına çekmişti. Ardından Victoria & Albert Müzesi kayıp eserlere dair arşivlerinde bulunan bilgileri internet sitesinde herkesin erişimine açacağını duyurdu. Derken, popüler kültür konuya el attı. İkinci Dünya Savaşı sırasında Avrupa’nın mimarlık ve sanat eserlerini Nazi tehdidinden kurtarma girişimleri üzerine yazılan bir kitap sinemaya aktarıldı: George Clooney’nin yönettiği Monuments Men Şubat başında gösterime girdi. Oyuncuları arasında Clooney’nin yanı sıra, Mat Damon, Bill Murray ve Cate Blanchett’ın da bulunduğu film, ABD’nin kurduğu, müzecilerden ve sanat tarihçilerinden oluşan yedi kişilik bir ordu biriminin Müttefiklere önayak olarak Batı uygarlığına ait eserleri Hitler’den kurtarma çabalarını anlatıyor. 13 Mart’ta ise 20. yüzyıl başı Alman ve Avusturya sanatına adanmış bir müze olan New York’taki Neue Galerie’de, Degenerate Art: The Attack on Modern Art in Nazi Germany, 1937 (Dejenere Sanat: Nazi Almanya’sında Modern Sanata Saldırı, 1937) başlıklı sergi açıldı.
Hitler siyasete girmeden önce bir ressamdı; Viyana’daki Güzel Sanatlar Akademisi’ne başvurusu iki kez reddedilmiş bir ressam. Sanat ve sanatın toplumdaki yeri konusunda gayet katı fikirlere sahipti. 1935’te Nüremberg’de topladığı kalabalıklara şöyle seslenmişti: “Sanatın misyonu pislik uğruna pislik içinde debelenmek değildir.” Hitler’e göre avangard modernizm, ‘ilkel’i temsil ediyordu, halbuki o ‘klasik’ten yanaydı. Alman kültürünü arındırma projesine sanat da dahil oldu. Hitler’in estetik ideali topluma dayatılan bir norm haline geliverdi; Goebbels’in elinde sanat, propaganda malzemesi oldu.
Naziler, ekpresyonistler başta olmak üzere, ‘dejenere’ diye niteledikleri avangard sanat yapıtlarını müzelerden topladılar. Modernizmin Alman sanatını yozlaştırmaya yeltenenlerin bir komplosu olduğu fikrini yaymaya çalıştılar. Dejenere Sanat başlıklı (Die Ausstellung "Entartete Kunst") bir gezici sergiyle 112 sanatçının 650 yapıtını önce Münih’de, sonra Berlin, Leipzig, Düsseldorf, Weimar, Halle, Viyana ve Salzburg’da dolaştırdılar. İbret olsun diye. Sergi fikri, Hitler’in gözde ressamı Adolf Ziegler ile Goebbels’den çıkmıştı. Yalnızca Münih’de iki milyon kişi sergiyi gezdi. Serginin düzenlendiği Arkeoloji Enstitüsü’nün mekânları dar ve karanlık oldukları için tercih edilmişti. Resimlerin çoğu çerçevelerinden sökülerek, asıldıkları duvarlara aşağılayıcı sloganlar yazılarak sergilendi. Hitler’in Nüremberg’de ettiği söz de bunların arasındaydı: “Sanatın misyonu pislik uğruna pislik içinde debelenmek değildir.” Aynı sıralarda yine Münih’de Hitler’in onayladığı ‘klasik’ eserlerden oluşan Büyük Alman Sanatı Sergisi (Große Deutsche Kunstausstellung) kendi inşa ettirdiği sanat tapınağı Haus der Deutsche Kunst’un ferah ve aydınlık salonlarında açılmıştı.[1] Ama ‘iyi’ sanat, ‘kötü’ sanatın ancak yarısı kadar izleyici çekebildi. Hitler’in neredeyse tek tek seçtiği eserlerden oluşan sergi, sonunda kendisi için bile bir hayal kırıklığı oldu.
Dejenere Sanat Sergisi’ne girmek için bekleyenler, Münih 1937
Dejenere Sanat Sergisi, Münih, 1937
Hitler ve Ziegler Büyük Alman Sanatı Sergisi için eser seçerken
Büyük Alman Sanatı Sergisi, Münih, 1937
Ziegler’in başında olduğu beş kişilik ekibin Dejenere Sanat için çeşitli kentlerdeki devlet koleksiyonlarından iki haftada toparladığı eser sayısı 5238 idi. Beklenenin aksine, aralarında çok az sayıda Yahudi sanatçının eseri vardı. Mesela Auschwitz’de öldürülen sürrealist sanatçı Nussbaum’un hiçbir eseri alınmamıştı. Buna karşılık, Nazi partisi üyesi Emil Nolde, Kirchner ve Beckmann ile birlikte en fazla sayıda eserine el koyulan sanatçılar arasındaydı. Onların ardından Archipenko, Chagall, Ensor, Matisse, Picasso ve Van Gogh’un eserleri geliyordu. Bunlara sonraki sergiler için başka müzelerden yapıtlar eklenecek, toplanan eserlerin sayısı 21.000’i bulacaktı. 1939’da bu eserlerin bir bölümü İsviçre’de düzenlenen bir müzayedede satışa çıkarıldı. Kalanlar, aralarında Hildebrand Gurlitt’in de bulunduğu sanat tacirleri aracılığıyla piyasaya sürüldü. Alıcı bulunamayan 7000 kadar resim imha edildi, bunlardan bir bölümü Berlin İtfaiyesi’nin önünde yakıldı. Resimlerin üçte birinin akıbeti ise bilinmiyor.
Nazilerin elden çıkardığı Van Gogh’un portresi Gallerie Fisher’de müzayedede, 1939
Neue Galerie’nin yeni açılan sergisi, 1937’deki bu eşzamanlı iki sergiden yapıtları, sadece Nazilerin dejenere diye niteledikleri sanat eserlerini değil, aynı zamanda onayladıklarını da içeriyor; parti propagandası ile filmleri de kapsıyor. Küratör Olaf Peters, 1937 sergilerinin düzenini yinelemeye girişmemiş, duvarlarda Nazi sloganları yok. Bunun yerine her iki sergiye dair bir kısa film gösteriliyor.
Serginin en büyük mekânı iki devasa triptiğe ayrılmış: bir tarafta Max Beckmann’ın zulüm karşısında umudu temsil eden gizemli ekspresyonist eseri, Ayrılış; öteki tarafta Ziegler’in kitsch resmi Dört Element’in idealize edilmiş çıplakları.[2] Nazi döneminde ‘kötü’yü temsil eden Beckmann’ın resminin uzantısında Ernst Barlach’ın bir bronz heykeli ve Nolde’nin bir resmi var. Ziegler’in “iyi’sinin tarafında ise Scheibe’nin neoklasik çıplağı ile çoktan unutulmuş olan Waterbeck’in iki Ziegler büstü yer alıyor. Ancak sanatçılar ve yapıtları her zaman kolayca iki taraftan birine yerleşmiyor; bir dolu paradoks, yer değiştirme, sapma da var. Olaf Peters’in derlediği katalogdaki yazılar bunlara değiniyor.
Max Beckmann, Ayrılış, 1932-35
Adolf Ziegler, Dört Element: Ateş, Toprak ve Su, Hava, 1937
Victoria & Albert Müzesi’nden ödünç alınıp sergilenen bir de Nazilerin sakıncalı sanat eserlerine dair tuttuğu kütük var. Açık duran sayfasında Hildebrand Gurlitt’e satılan iki Beckmann resmi listelenmiş. Eserlerin isimlerinin yanında yer alan “X” imha edilmiş, “V” satılmış, “T” ise muhtemelen kabul edilebilir yapıtlarla takas edilmiş olduklarına işaret ediyor. İmha edilen resimler sergide boş çerçeveleriyle temsil edilmiş. İçlerindeki tuvaller sökülmüş boş çerçeveler bir madende bulunmuş. Serginin en etkileyici bölümü ise özellikle sanatçıların kendi portrelerinin yer aldığı, “Yapıtların Kaderi, Sanatçıların Kaderi” adı verilen salon. Beckmann’ın 1938’de, Ernst Kirchner’in ise 1937’de yaptıkları otoportreleri serginin bağlamında sanki başlarına geleceklerin habercisi gibi okunuyor: Beckmann portresini yüzlerce resmine Naziler tarafından el konduktan bir yıl sonra, Amsterdam’da sürgündeyken yapmış, Kirchner ise kendisininkini İsviçre’de intihar etmeden bir yıl önce. Oskar Kokoschka’nın Prag’a kaçtıktan sonra yaptığı kendi portresine verdiği isim ise Dejenere Sanatçı Olarak Otoportre. (NAA)
Kaynaklar:
http://www.neuegalerie.org/
http://www.theartnewspaper.com/pages/whatson/run.aspx?runID=1134141&keyword=neue
http://www.nytimes.com/2014/03/14/arts/design/degenerate-art-at-neue-galerie-recalls-nazi-censorship.html?ref=design
http://www.theguardian.com/artanddesign/2014/mar/13/degenerate-art-attack-modern-art-nazi-germany-review-neue-galerie
[1] Faşist mimarinin şahikası olan bu binanın adı artık sadece Haus der Kunst ve şimdilerde burada Okwui Enwezor’un yönettiği bir galeri var. 2012’de burada Haus der Deutsche Kunst’un tanıklığındaki Nazi tarihine dair bir sergi düzenlenmiş.
[2] İlki Almanya’dan çıkarılıp sonunda MoMA’ya gidiyor, ikincisi Hitler’in evindeki şöminenin üstüne asılıyor.