Manyetit Çeker İğneyi

 

 

 

Ayşegül Turan’ın 11 Mayıs’a kadar Torun’da sergilenmeye devam edecek “Dağın Öte Yüzü: Yer Demir Gök Bakır” sergisi “fiziksel bir fenomen olarak manyetizma”yı araştırıyor. Manyetik parçalar arasındaki ilişkilerden hareketle kutupların düzeni’ni farklı biçimlerde kullanma amacındaki sergi kuvvetler tabiatı’nı yapılaştırmaya çalışıyor.

Sergideki çalışmaları elleme, hatta cam korunaklarını kaidelerinden indirip içindekileri bozma isteğimizi inkâr etmeyelim. Elimize iki mıknatıs geçer geçmez başlattığımız Kutuplar Güreşi oyununu düşünelim. Hepimizde manyetiğin doğasını izlemeye doyamayan gözler ve hava dediğimiz neredeyse aileden boşluk’ta oluşan basınçlı doluluğu yakalamak, tutmak isteyen savaşçı eller var. Basit mıknatıs deneyinin sonuçlarını önceden bilmemiz bir işe yaramaz; siz Kutuplar Güreşi’ni sürdürürken çevredekiler de olup biteni bir kez daha görüp onaylamak için sizi izliyor olurlar, olacaklardır. Bu mini temsilin tekrarının eskitemeyeceği bir şaşkınlığı elde tutmaya devam ediyor mıknatıslar. Yani eski deney kayıtlarının en meşhurlarından Louen-heng’in düştüğü yazı (“Manyetit iğneyi çeker”) orada burada karşımıza çıktığında, bütününün dışına düşmüş bir haiku parçası gibi görünmeyi sürdürüyor. Gelin değiştirelim: Manyetit çeker iğneyi. Henüz çocukken elektriksel ve manyetik yoğunlukların yaşamına adanan Maxwell’in belgesellerine bir bakın mesela; gerilimin apansız oluşumundan gözlerini bir an bile ayıramayan âşığı bulacaksınız.

 

 

 

Sergideki çalışmaları kadim bir şaşkınlık duygusuna ve, niye söylemeyelim, manyetizma fetişizmimize sıkıştırmak biraz haksızlık olacaktır. Metalin erotik sapmasını Cronenberg’e saklayıp gezdim ben sergiyi; çünkü, sanki kendileri için düzenlenen mezarlıkta dirilmeyi bekleyen ve düzenlerinin işlevi’ne dair pek sır vermeyen yaratıkları sıkıştırmak, hatta öpmek işten değil. Düzenlerinin işlevi diyorum, çünkü incitmekten sakınacağınız bir dengeyle karşınıza çıktıklarını düşünüyorsunuz. Matematiğini unutmuş bir denge; hem buluntuların (düşüp unutulduğu yerde yosun bağlamış uçak parçalarından araba mezarlıklarına kadar) tuhaf organikleşme eğilimine göz kırpan bir yanları var, hem cam-demir konstrüksiyonun baş belası standardının her yerde karşımıza çıkan eziyetinden kaçarak kullanışsızlığa, tanınamazlığa doğru meyleden inatçı bir yanları var; ayrı köşelerde duran parçaların, parçanın tekilliğindeki manyetik zorunluluktan çıktıklarında bile birbirleriyle konuşmayı –birbirlerini çekip yapışmak isteğini– sürdürdüklerini düşünüyorum. Bu diyaloğun tuhaf bir yanı var; yaratıcılarını dışlayan bir yan. Manyetiğin ne kadar zorlarsanız zorlayın keyfi bir tutunmaya kayan doğasına dalıp bir şeyler çıkaran Turan’ı çalışmalarının içinde fotoğraflamak istiyorsanız kesinlikle bu dramatik ilişki’nin gösterilmesi lazım. Yarattığı tuhaf dengenin aslında biraz da baskıcı bir biçimde kendi kendini yaratışına teslim olan sanatçıdan bahsediyorum; teslim olma saklanmaya çalışılsaydı ortaya bambaşka bir şey çıkacaktı, neredeyse eminim. Ama saklamıyor, bazen geride durup parçaların elektriksel yoğunluklar oluşturabilme gayretini onun da bizim gibi sadece izlediğini düşünüyorum. Süregiden şeylerin oyunu’na kapılan –kaptıran– bir yanı olmalı. 

 

 

 

Mekânın alt katında, bir levha üzerine düşürülen ışığın belli belirsiz aydınlattığı karanlık odadaki yerleştirme çok etkileyici. Yukarı kattaki çalışmalar sunum mantığıyla karşımıza çıkarken, alt katta bir sahneleme’yle karşılaşıyoruz. Dirilmeyi bekleyenler demiştim; odadaki törensel hava’da en çok bu var. Parçaların oda arkadaşlığı: İçeri girdiğinizde baş başa, yalnız kalmaya hevesli bir yakınlık’la karşılaşıyoruz. Sessiz bir sahne, bir ruh çağırma sahnesi sanki. İçine kapanık, tam olarak duygusal, kutsallaşma isteği sezilen, bakmaya zorlayan bir sahneleme. Yukarı kattaki dengede manyetik yükle açığa çıkmanın bir parça saldırganlığı varken, aşağıda kapanmanın, demirin ve bakırın neredeyse mahremiyetlerine dönüp, suskun suskun bekleyişlerinin uysallığı var. Mekânsal olmakla çok barışamayan bir zaman duygusu. Biraz dindar bir biçimde ışık alan, şifreli demek yerine, ad vermeye gönüllü olmayan demenin daha çok yakışacağı bir sahne. Çalışmaların yörüngesinde itme-çekme kuvvetlerine dokunmak, maddelerin yoğunluğunu ve basıncını özelleştirmek, keyfi faydasızlıklarındaki dinamiği yapılaştırmak isteyen bir el dolaşıyor.

 

Ayşegül Turan: “Dağın Öte Yüzü: Yer Demir Gök Bakır”

TORUN/ Ballıbaba sokak, No. 52, Küçükesat / Ankara

Pazartesi ve Salı günleri hariç, 13.00-19.00