Manifesto

Haydi, Haydi, Haydi Yeter Bitsin Bu Artık/Oust

Bir komployla karşı karşıyayız. Sanatın sağladığı olanaklara, resmin sağladığı olanaklara, insan ruhunun sağladığı olanaklara karşı, görünen veya görünmeyen bir komplo bu.

Haydi haydi yeter artık diyelim düşünce tacirlerine...

Haydi haydi yeter artık kızartma satıcılarına...

Tıpkı ilerde mutlaka belli bir yüzde kazanç sağlayabilir düşüncesiyle -yeryüzünün yeni yeteneklerinin tümünü ezme pahasına- kasalara doldurulmuş yanlış maişet birikimine haydi yeter artık dediğimiz gibi. Yeter artık demeyi beceremezsek "bayağı" şimdiye kadar olduğu gibi yaşayıp gider sonuçta.

Bayağı Numara 1

Birinci harp sonrasının neo-klasik cennetinin yeniden oluşumunu bekleyen ve bunun için iç geçiren burjuvaziye ve burjuva ressamına yanıtımız: haydi haydi 1930'lar bir daha geri gelmeyecektir şeklindedir.

Bayağı Numara 2

Resim tramvayına asılan parazit beylere de, sizler şık sanat salonlarının Mikelanj'larından başka birşey değilsiniz diyoruz.

Bayağı Numara 3

Hala 40 yıl öncesinin "ışıklar başkentinde" (Paris) yaşamaya devam eden ve kilise arkasında sabık yetenek kaşiflerine de, haydi haydi yürüyün bitti artık diyoruz.

Otuz yıl öncesinin ortamını yeniden tutuşturmaya çabalayan bu Zombi'lere, bu Yaşayan-Ölü'lere, Deux-Magots Devrimcileri'ne, birden bire Bonnard'dan söze giren küçük bereli beylere, Beyler yeter artık haydi, haydi geçiniz... diyoruz. Beyler, yıl 1952... ve artık Ay keşfediliyor... Altın Dana'nın şiir salonlarının veya N.R.F.'in (Gallimard Yayınevi) bodrum katlarında süregelen elyazması okuma ticaretinin baştan çıkardığı hala aynı kokuşmuş hayaletler...

Bu noktada bu 'Haydi Haydi Yeter Geçiniz Artık'ları sıralayan bizler, siz sayın Paris Konsorsiyumları'nın veya Dünya Körler Konsorsiyumu'nun veya bu tür görevler üstlenmek isteyen tüm konsorsiyumların şaşkınlığına ve şaşırmasına şaşırıyoruz. Bu konsorsiyumlar Paris ormanının bitki örtüsüne dönüşmüş hastalıklarını kabullenmişlerdir. Bu baylara: Beyler sizin yalancı gerçekliğiniz bizim balta girmemiş ormanımız değildir ve bizim faltaşı gibi açılmış gözleriniz içeriden dışarıya bakarak soyutlamamızı anlatmaya, anlamlandırmaya çabalıyor diyoruz. Bunu yapabilmek içinde ne bal peteği matematiklerine, ne örümcek ağlarının örtüsüne, ne de sonbahar yapraklarının kılcal damarlarının dukusunun sağlayabileceği düşünülen yardıma gereksinim duymuyoruz.

Turn Herrn Doktor'lara, Raspail Bulvarı'nın sanat satıcılarının çok uzaklardan getirdikleri Alman meslektaşlarına haydi haydi geçiniz yeter artık diyoruz...

Zenci veya Sümer veya Faslı ve bir, iki ve üç... İşte sol kolumdan iki güvercin ve sağ kolumdan bir boğa güreşi çıkarken öbür ayağımda gözü yaşlı bir kadın. İşte beyler Paris'in 20. Bölgesinin yeni dahileri... Hayır, hayır diyecektim ancak yüzyıl başı cambazlığı yapmalarından ötürü haydi haydi, hadi ordan diyorum...

Yeter, yeter artık artık yeter Beyler...

Kendimizinkinden başka bir soluğumuz yok ve olamaz ki Beyler...

Bu belki sadece Küçük Bir Gece Müziği (Eine Kleine Nachtmusic) olacak. Ama olsun. Bu, ve her neyse o, Ruh'un yıldızların ışığında Kalbimizle söyleştiği sahipsiz ve kimsesiz ülkeden geliyor olacaktır. Dört nala kalkmış süvariler renk ülkesinin sınırlarına dayanmıştır. Dört nala gidildiğinde insan ruhu her türlü riski fetheder.

 

Gezegenlerarası Mesajlar:

Alo alo burası Paris resmine direniş merkezidir.

Alo alo burası Dünya resmine direniş merkezidir.

 

Ayağa kalkın baylar sizleri şapkalar elde beş dakika saygı duruşuna çağırıyorum.

 

Sessizlikler...

Dünya (Resim) Konsorsiyumları'nı kaybettik.

Allahaısmarladık Cezanne. Merhaba Raimu.

 

Coudille ve Cezanne'ın aileleri, varisleri, Boe-Boe sokağı ve Ka-Ka ve Pou-Pou galerilerinin tüm yayınları sayesinde hükmeden bir firavunu güneş kursuna hapsetmişlerdir.

Günümüzden yüzyıl önce doğmuş ve yarım asır önce ölmüş firavun Cezanne öbür dünya[1] ile soluk menekşe mavisi bir tacın taçlandırdığı bir yalancı burjuva kapısında söyleşmektedir.

Sanki bu büyük renk ustasının tüm bunlara ihtiyacı varmış gibi...

 

Hanımefendiler,

Küçükhanımlar,

Beyler,

 

Aix-en-Provence mezarlığına gidiniz.

Bu arada renk kaybetmemeye de[2] özen gösteriniz. Cezanne'a bir elveda ve yeni adam Raimu'ya merhaba deyiniz.

Evet gerçekten Raimu'ya, dört üçlükle naneli-limonlu nar şerbeti yapan Raimu'ya. Evet Beyler, resim, özünde Grande-Chaumiere Sokağı'nda, Güzel Sanatlar Akademisi'nde öğretildiği gibi üç üçlükle değil dört üçlükle yapılır. Ve özünde bu dört üçlüğün üçlüğü dördüncüsüdür. HA-HA-HAPŞUUUU.

Henüz Ekim[3] ayında olmamıza rağmen ne (berbat) hava!

 

 

 

Bu yazı Nejad Devrim'in Yürütme Kurulu Başkanı olduğu Ekim Salonu'nun 24 Ekim-14 Kasım 1952'de düzenlenen sergisi dolayısıyla yayımlanan broşürde yer almıştır. (ç.n.)

* Veya, "Tabancalı (Zorlamalı) Resimden Sakınınız". "Dikkat Tabanca Boyası" veya "Resmi" ya da "Zorlama Resim" anlamlarıyla da okunabilir. (ç.n.)



[1] Burada öbür dünya au-delâ şeklinde yazılması gerekirken bilerek eau-dela şeklinde yazılmıştır. Bilerek yanlış seçilen ifade biçimi, özgün anlamın yanısıra, suyun ötesi, yani Amerika gibi bir ek çağrışım da doğurmaktadır. (ç.n.)

 

[2] 'renk vermeme' şeklinde de okunabilir. (ç.n.)

[3] Bu yazının yayımlandığı Ekim dergisine de gördermede bulunuyor. (ç.n.)