Fransız Filozoflardan Finans Terörüne İsyan Çağrısı: "Yunanistan'ı Kurtarıcılarından Kurtarın!"

24/2/2012 / skopbülten

Yunanistan’ın, IMF, Avrupa Merkez Bankası ve Avrupa Birliği “Troykası”nın talimatları doğrultusunda uygulanan “kemer sıkma” programlarıyla toplumsal ve ekonomik yıkıma sürüklenmesi karşısında Fransız aydınlar seslerini yükseltiyorlar. Aralarında çağdaş estetiğin ve siyasetin önde gelen filozoflarından Alain Badiou ile Jacques Rancière’in de bulunduğu onlarca düşünür, yazar ve sanatçı, Yunan halkının neo-liberal ekonomi politikaları yoluyla katledilmesine denk düşen “sınıf savaşına” karşı birleşmek ve Yunan direnişine destek olmak üzere tüm Avrupalı aydın ve sanatçılara çağrıda bulundular. [EG]

 

Yunanistan’ı Kurtarıcılarından Kurtarın!

Alain Badiou, Jacques Rancière, Étienne Balibar, Jean- Luc Nancy, Claire Denis…

 

Yunan gençlerinin büyük çoğunluğunun işsizlikle cebelleştiği; Atina sokaklarında 25 bin evsizin bulunduğu; nüfusun yüzde 30’unun yoksulluk sınırının altında yaşadığı; milyonlarca ailenin açlıktan veya soğuktan ölmesinler diye çocuklarını başka ailelere emanet etmek zorunda kaldığı; mültecilerle yeni yoksulların sokaktaki çöpler için birbirleriyle yarıştıkları bir ortamda, Yunanistan’ın “kurtarıcıları”, “Yunanistan yeterince çaba göstermiyor” diyerek, halihazırda uygulanan ölümcül dozu iki katına çıkaran yeni bir yardım planı dayatıyorlar. Çalışma hakkını ortadan kaldıran, yoksulluğu en uç sefalete taşıyan ve orta sınıfları tümüyle ortadan kaldıran bir plan...

Amaç Yunanistan’ı “kurtarmak” değil. Bütün ekonomistler –tabii bu sıfatla anılmaya layık olan bütün ekonomistler– bu nokta üzerinde hemfikir. Mesele, ülkeyi ertelenmiş bir çöküşe sürüklerken, borç verenleri kurtarmak için zaman kazanmak. Ama hepsinden önemlisi, Yunanistan’ı, daha sonra Avrupa’nın tamamına yayılacak bir sosyal değişimin laboratuarı haline getirmek. Yunanistan üzerinde denenen model, sosyal hizmetlerin, okulların, hastanelerin ve dispanserlerin enkaza döndüğü, sağlığın bir avuç zengine mahsus bir ayrıcalık olduğu, nüfusun zaten kırılgan durumda olan kesimlerinin programlı bir tasfiyeye maruz kaldığı, çalışan kesimlerinse en ağır yoksulluk ve güvensizlik koşullarına mahkûm edildiği bir model. 

Gelgelelim, bu neo-liberal saldırının amacına ulaşması için, en temel demokratik hakları ayaklar altına alan bir rejimin tesis edilmesi gerekiyor. Kurtarıcıların talimatları altında, Avrupa’nın dört bir yanında, halk egemenliğini hiçe sayan teknokratik hükümetlerin kurulduğunu görüyoruz. Bu, parlamenter sistemde bir dönüm noktasıdır: “Halkın temsilcileri”, uzmanlara ve bankacılara açık çek veriyor, kendilerine tevdi edilmiş karar alma yetkilerinden feragat ediyorlar. Bu, halk isyanlarına güçlendirilmiş silahlarla karşılık veren, bir çeşit meclis darbesi. Meclis üyeleri, kendilerini iktidara getiren güce taban tabana zıt düşerek, demokratik meşruiyeti olmaksızın, Avrupa Birliği, Avrupa Merkez Bankası ve IMF’den oluşan Troyka’nın dayattığı kararları onayladıklarında, ülkenin 30-40 yıllık geleceğini ipotek altına sokacaklar.

[…]

Suni ve cebri borç sorunu, toplumun tamamına savaş açmak üzere kullanılan bir silaha dönüştürüldü. Burada askeriyeye ait bir terminolojiyi kasten kullanmaktayız: Karşımızda finans, politika ve hukuk yoluyla yürütülen bir savaş var – toplumun tamamına yönelik bir sınıf savaşı. Finans sınıfının “düşmanından” kaçırdığı “gaminetler”se, sosyal ve demokratik haklar, ama en nihayetinde insanca bir yaşam sürme imkânı… […]

Sınırsız spekülasyon ile bitmek bilmeyen öldürücü kurtarma paketleri arasında sıkışıp kalan bir ülkenin zayıf durumu fırsat bilinip, neoliberal köktenciliğin gereklerine uygun yeni bir sosyal modelin fitili ateşleniyor. Avrupa’nın tamamını ve belki başka yerleri de bekleyen bir model bu. Asıl mesele bu ve bu nedenle Yunan halkını savunmak bir dayanışma veya insancıllık jestine indirgenemez: Demokrasinin ve Avrupa halklarının geleceği söz konusu. Bundan böyle her yerde, Yunanistan’ın başına gelenleri yaşamak istemiyorsak “zor ama hayırlı” kemer sıkma paketlerini “acilen” hayata geçirmek gerektiği salık verilecek – oysa bizi bu kadere mahkûm eden, o paketler.

Topluma yönelik bu saldırı karşısında, demokrasinin son kalıntılarının da yok edildiği bu saldırı karşısında, yurttaşlarımızı, Fransız ve Avrupalı dostlarımızı seslerini yükseltmeye çağırıyoruz. Konuşma tekelini uzmanlara ve politikacılara bırakmayın. Alman ve Fransız liderlerin Yunanistan’da seçimlerin iptal edilmesini talep etmelerine sessiz kalabilir miyiz?[1] Bir Avrupa halkının sistemli biçimde damgalanmasına ve aşağılanmasına sessiz kalabilir miyiz? Yunan halkının kurumlarca katledilmesine sessiz kalmak mümkün mü? Toplumsal dayanışmayı bile yasadışı hale getiren bir sistemin cebren kurulması karşısında sessiz kalabilir miyiz?

Artık geri dönüşü olmayan bir noktadayız. Sayılar ve kelimeler üzerinden yürütülen savaşa, korku ve dezenformasyon üzerine kurulu ultra-liberal retoriğe karşılık vermeliyiz. Toplumda yaşanan fiili gerçekliklerin üzerini örten ahlak derslerini ifşa etmek elzemdir. Dünya çapında yaşanan bir krizi, bir halkın sözümona ulusal karakterine (“tembellik ve açıkgözlülük”) bağlayan, “Yunanlı özelliğinde” ısrar eden ırkçı söylem derhal ifşa edilmelidir. Bugün mesele, bir halkı diğerlerinden ayıran gerçek ya da hayalî özellikler değil, tüm halkları etkileyecek olan ortak kaderdir.

“Ya toplumun yok edilmesi ya iflas” seçeneklerini aşmak üzere pek çok teknik çözüm önerildi (ki bugün biz bunun gerçekte “hem toplumun yok edilmesi hem iflas” demek olduğunu biliyoruz). Başka bir Avrupa’nın inşası üzerinde düşünmeyi sağlayacak her şeyin masaya konulması gerekiyor. Ama önce işlenen suçu ihbar edelim: Bugün Yunan halkının içinde bulunduğu durumdan, spekülatörler ve kredi kurumlarınca tasarlanan “kurtarma paketleri”nin sorumlu olduğunu ortaya koyalım. Tüm dünyada bir destek hareketi örülürken, internet üzerinden irili ufaklı pek çok dayanışma ağı kurulurken, Fransız entelektüelleri Yunanistan için seslerini yükseltmeyecekler mi? […]

Bizler, Avrupalı entelektüelleri ve sanatçıları, bir an evvel, Yunan halkının direnişine destek olmak üzere birleşmeye çağırıyoruz.

Biz değilsek, kim? Şimdi değilse, ne zaman?

22 Şubat 2012

 

http://www.europeagainstausterity.org/?p=650

 



[1] Alman Maliye Bakanı Wolfgang Schäuble, bir röportajında, Yunanistan’da Nisan ayında yapılacak seçimlerin ertelenmesi ve Atina’da siyasetçilerden değil teknokratlardan oluşan bir hükümetin kurulması gerektiğini söylemiş, “dipsiz bir kuyuya para atmaya” daha fazla devam edemeyeceklerini eklemişti – e.n.