/ Dadanın 100. Yılı / İntihar Sanatçıları ve Dada

2/6/2017 / skopbülten / Ali Artun

Hıristiyan Ortaçağ'da Tanrı'ya ve insanlığa karşı işlenmiş en büyük günahlardan sayılan intihar, Rönesans hümanizmiyle birlikte meşruiyet kazanmaya başlıyor. Giderek edebiyatta ve tiyatroda kahramanlık mertebesine kadar yükseliyor. Felsefede ise delilikle ve şiddetle birlikte incelenmeye başlıyor. Romantizmle, bütün bunlar sanat ontolojisine sirayet ediyor. Ve sonunda, 19. yüzyıl kapanırken, Baudelaire ve Nietzsche ile, intiharın sanatsal bir performans olarak gerçekleştirilebileceğine inanılıyor. Dada'nın atalarından Alfred Jarry'nin, hayatın ve sanatın saçmalığı üzerine, hiçliği üzerine kurduğu "patafizik" edebiyatı ve tiyatrosu bu inancı pekiştiriyor. Ve arkadan, hepsi de Jarry hayranı olan intihar sanatçıları geliyor: Arthur Cravan, Jacques Rigaut, Julien Torma, Jacques Vaché. Jarry'nin ardından Paris-Dada'ya ruh veren onlar. André Breton etkilenmiş olduğu sanatçıların "Rimbaud, Jarry, Apollinaire, Nouveau ve Lautréamont" olduğunu saydıktan sonra, "asıl Jacques Vaché'ye borçlu olduğunu" ekliyor. Sitüasyonist Enternasyonel'in lideri Guy Debord'un da “dünyada herkesten çok saygı duyduğu, Arthur Cravan ve Lautréamont’dur”.[1]

Arthur Cravan (1887-1918?) kılıktan kılığa giren veya kendini sürekli yeniden icat eden bir şairdir, boksördür, profesördür, kasaptır, kerestecidir, eleştirmendir, hırsızdır, editördür, kaptandır, şofördür, sahtekârdır, dolandırıcıdır (Oscar Wilde’ın el yazısını taklit ederek yazdığı ve kendi uydurduğu yazılarla koleksiyonerleri ve Wilde âlimlerini dolandırır), kumarbazdır ve hilekârdır, madencidir... Yeri yurdu yoktur, her gittiği yerde başka birisidir. Sanatı, bizatihi sanatı alaya aldığı skandallardır. Arkadaşı Duchamp’ın, R. Mutt imzalı pisuarıyla başvurduğu New York’taki Independents Sergisi’nde (1917) verdiği konferansta soyunmaya başlar ve kirli çamaşırlarını izleyicilere fırlatır. Bir keresinde Paris’te, bir performansla intihar edeceğini ilan eder. Bütün biletler satılır, salon hıncahınç dolar. “Hanımefendilerin hatırı için” sadece bir suspansuar giyecek ve performansını husyelerini masanın üstüne yayarak bitirecektir... 1918’de en son Meksika’da görülür. Kendini öldürdüğü rivayet edilir. Ama ‘kendi’ yoktur ki! O nedenle yokluğu gibi bir mesele de tartışmalıdır. O bir yapıntıdır! Bir sanat eseri gibi. Cravan, Savaş öncesinde birkaç yıl küçük bir dergi yayınlar: Maintenant. Kasap kâğıdına çoğaltılan ve sebze satan bir el arabasından dağıtılan dergide birçok imza yer alır ama aslında bütün yazıları yazan odur. Bu dergi aracılığıyla Cravan sanata ve edebiyata, özellikle de büyük isimlere saldırır; topluma öfkesini kusar. Dergi onun bir tür manifestosudur ve savaş sonrasında yayınlanacak Dada dergilerinin ve manifestolarının öncüsü sayılır.

 

Arthur Cravan için hazırlanmış “Aranıyor” ilanı, 1919.

 

Jacques Rigaut (1898-1929) intiharın bir meslek olduğunu yazar. Breton’a göre, o daha yirmi yaşındayken kendini ölüme mahkûm etmiştir. Şairliği aylaklıktır, keşliktir, serseriliktir. Bir şeyler yazmasına yazar, ama aslen bir flâneur ve bir dandy’dir. Dadacılar arasında, Tzara’nın deyimiyle, “yamyamlık” tohumları eker. Devamlı parasızdır; alkol ve eroin bağımlısıdır. Bir sabah kaldığı klinikte kalbinden kendini vurur. Kalbinin yerini tutturmak için bir cetvel, tabancanın sesini boğmak için de bir yastık kullanmış, yatağı kirlenmesin diye de altına bir muşamba yaymıştır.

Alfred Jarry hayranı Julien Torma (1902-1933) bir patafizikçidir. Sürekli hayal kurar ve dalga geçer. Dostlarının ilgisi sayesinde yayınlanan ufak tefek kitaplarından ilki 1920 yılında yazdığı şiir kitabıdır: La Lampe obscure. Avangard bohemyanın gözdelerinden dostu Max Jacob havasındaki bu şiirler erotik bir gizem uyandırır: "Onun yokluğumu var eden cinselliği..." 1925'te bir şiir kitabı daha yayınlanır: Le Grand Troche, sorite. Arkadan iki oyunu çıkar: Lauma Lamer ve Coupures. Adından da anlaşılacağı üzere Kupürler, sağdan soldan kesilmiş ve rastgele montajlanmış satırlardan oluşmaktadır. Arkadaşı Jean Montmort'un derlediği Öforizmalar (Euphorismes)[2] da aynı zamanlarda basılır. Bu kitabıyla Julien Torma bütün köprüleri atar. Akıl, hakikat, bilgi, düşünce gibi kavramları kökten siler. Dada'ya bile sataşır. Yalnızca Jarry ve patafizikten yana olduğunu açıklar.  

 

 

Arthur Cravan

 

Julien Torma

 

Julien Torma'nın hayatı, arkadaşlarının ilgisi sayesinde çıkan bu tesadüfi yayınlar dışında bir muammadır. Bu muammadan geriye kalan, Max Jacob, Robert Desnos ve diğer birkaç dostuyla mektuplaşmalarından ibarettir. 17 Şubat 1933'te bir gün Tyrol dağlarında yürüyüşe çıkar ve hiçbir iz bırakmadan yok olur.

Hayatını Kral Übü’ye adayan başka bir intihar sanatçısı Jacques Vaché’dir (1895-1919). Arthur Cravan gibi kimliksizdir. Ortaya sürekli türlü türlü uydurma kimliklerle çıkar. Ânında yeni hayat hikâyeleri uydurur. Hep tebdil-i kıyafet gezer. Onun için gerçeklik bir oyundan ibarettir. Breton'a yazdığı mektuplardan birinde, "sanat diye bir şey yoktur" diye yazar, "sanat ahmaklıktır." Olsa olsa "matraklıktır". Skandallara yol açan 'performans'ları bu görüşleri doğrular. Örneğin, bir keresinde, bir İngiliz havacı subayı kılığında Apollinaire’in bir oyununun prömiyerini basarak, tabancasını çeker ve herkesi ölümle tehdit eder. Hadise, Vaché’nin yazara ve eserine karşı, sanata ve edebiyata karşı bir eleştirisidir – ya da saldırısı. O zaten bir şair ya da ressam yerine konmaktan nefret eder. Dolayısıyla bir eseri de yoktur – intiharından başka... “Ne zaman istersem o zaman öleceğim ve yanımda başka biri daha olacak. Çünkü yalnız ölmek sıkıcı, en iyisi arkadaşlarımdan biriyle ölmek”. Vaché’nin sonu arzu ettiği gibi gerçekleşir: Savaşta aldığı bir yara dolayısıyla yattığı hastanede, iki askerlik arkadaşıyla birlikte aşırı dozda afyon çekerek hem kendisini hem de bir “kastı olmaksızın” arkadaşlarını öldürür. "Vaché, kendisiyle birlikte iki kişinin daha canını almakla, ölümcül sanatların daha rahatsız edici bir yanını gündeme getirmişti".[3]

 

 

Jacques Vaché

 

Hiçbir eseri olmadığından Vaché'den geriye kalan, katılmaya mahkûm edildiği Birinci Dünya Savaşı cephelerinden Breton'a yazdığı "Savaş Mektupları" dır. Savaş da, hayat da, ölüm de onun için bir oyundur. Kendi uydurduğu bir kelimeyle, Übü'yü hatırlatan bir umour'dur; baş harfi düşmüş humour: mizah ya da halet-i ruhiye. Vaché umour'u "her şeyin teatral (ve neşesiz) anlamsızlığı"na ilişkin bir duygu olarak tanımlar.[4]

Breton dostunun ölümü arkasından şunları yazar: "Kâinatı bugüne kadar gördüğüm en güzel bakışlarla taramış bir adam, yirmi üç yaşında aramızdan ayrıldı... Aramızda ruhu en az örselenmiş, en ince zekâya sahip olanımızdı."[5]

 

 

Jacques Vaché

Savaş Mektupları[6]

X'ten André Breton'a, 29.4.1917

 [...] Vasatlıktan bıktım ve öyle belirsiz bir süre uykuya dalmayı geçiriyorum kafamdan – Sadece bu birkaç sayfayı yazmak için bile uyanık kalma çabası bana çok zor geliyor; belki gelecek sefere daha iyi olur. Kusura bakma – tamam mı ? tamam mı? Hiçbir şey insanı vatanına hizmet etme mecburiyetinden daha fazla öldüremez – Ayrıca.

Zaman zaman – böylece sonunda kimse huzur içinde öldüğümü sanmayacak, yapacağım bir hile veya başını okşayacağım tanıdık bir ölüm dolayısıyla zalim bir adam olduğumdan eminim – […]

Apollinaire'nin hâlâ yaşadığından veya Rimbaud'un var bile olduğundan emin misin? Ben değilim – Sadece Jarry'yi görüyorum (Her neyse, ne istiyorsun, her neyse – ... –ÜBÜ) – MARIE LAURENÇIN'in[7] hâlâ yaşadığından eminim. bunu kanıtlayacak birtakım deliller mevcut – Bu doğru mu? – her neyse, ondan nefret ettiğimi düşünüyorum – evet – bu gece ondan nefret ediyorum. Ne istiyorsun?

Sonra benden sana 'umour'u tanımlamamı istiyorsun – hemen öyle! –

SEMBOLİK OLMAK SEMBOLLERİN ÖZÜNDEDİR

uzun zamandır, var olmayı hak eden yegâne şey, bir sürü yaşayan şeyi barındırmaya elverişli olan şey gibi görünüyor bana: ÖRNEK: çalar saatin dehşet verici hayatını biliyorsun – gözlerinin yansıttığı şeyler ve bir odaya her girdiğimde bu dosdoğru ruhun bana bakışı nedeniyle beni her zaman korkutan bir canavar – neden o zaman bu kadar 'umour'a sahip, neden? Çünkü öyle ve başka türlü değil –  umour'da bir dolu ÜBİK var – göreceğin gibi – Ancak – muhakkak ki bu kesin değil ve 'umour’, ifade edilmenin çok zor olmadığı hissiyatından çok fazla şey devşiriyor – Hissiyat olduğunu düşünüyorum – HİS diyecektim – ayrıca – her şeyin teatral (ve keyifsiz) boşunalığından.

BİLDİĞİN ZAMAN

Ve sonra, başkaları tarafından ifade edilen coşkuların (bunlar daha baştan çok gürültülüler) bu kadar nefret uyandırması ondan – Çünkü – doğru değil mi? – Dehaya sahibiz – 'umour'u anladığımızdan – Ve bu nedenle her şeyi – Zaten hiç kuşkun oldu mu? – yapmamıza izin var – Ve zaten, bütün bunlar çok sıkıcı [...]

 

Julien Torma

Öforizmalar[8]

Düşünmek bir miktar şarlatanlıktır.

Düşünmek doğal değildir: insanın, kendisinin ve başka şeylerin olduğu, sahiciymiş gibi bir sahne yaratması gerekir; tabii akıl yürütmeyle ilgili düzenbazlık bir yana... Bütün bu sahtekarlıklar olmadan, düşünmek, budalalıktır... Konuşmak yalan söylemeyi içerdiği gibi, zeki olmak da aldatmayı içerir...

 

Düşünce olayı öldürür... Eylem, başka deyişle yaratmak, bilinçli düşüncenin tam karşıtıdır.  Saniyesinde içimde bir şeyleri öldürüveririm ve bunu düşüncemden bin kat daha iyi yaparım. Hadi artık düşünmeyelim, düşünmekten vazgeçelim.

Ölüm ironiktir.

Doğa da, diğerleri gibi bir kuruntudur.

Sayıların olup olmadığını bilmiyorum. Ya sen?

Önem önemsizdir.

Şiir bir fikirdir: x.

Şiir sanatını şiire hapsetmek, onun hayata nüfuz etmesini engeller. Bundan sonra artık bir şey yazmayalım. Yarının şairi, şiirin adından bile habersiz olacak.

Şurası açıktır ki, her şeyi yeniden denemek bize düşmez. Lautréamont, Rimbaud ve Jarry'den sonra hâlâ ciddi ciddi yazmaya çalışanlar adidir.

Şiir sanatıyla meşgul olan şair bir esnaftır.

Kimi ahmaklar sanatın ciddi bir iş olduğuna inanıyor.

Aydınlık beni çekmiyor, ama karanlık tahrik ediyor.

Herhangi bir gelecek olmadığını bilmek mümkündür veya arzu edilebilir. Ben alarm çaldıktan sonra yeniden uyuyan birinin avuntusunu hissederim.

Haklı olanlar sadece salaklardır; kendilerini açıklayanlar sadece karaktersizlerdir; yaşamak için sebepleri olanlar sadece hastalardır.

Bizim için ölüm bir olgudur. Ne daha az, ve her şeyin üstünde, ne daha fazla.

 

Çalmak için öldürmek gayet sıradandır. Öldürmek için öldürmek, sıkıntıya duyulan ciddi eğilimi sergiler. Kafasızlıktan öldürmek, rutindir, saygınlık kaygısındandır, modadır. Bir kahkaha atmak için öldürmek dâhinin ayrıcalığıdır. Ama öldürmemek; işte dram burada başlar.

Kazananlar sadece embesillerdir.

Çeviriler: Ali Artun


 



[1] Guy Debord, Panegyric (Londra: Verso, 2004) s. 12.

[2] Örtmece, hüsn-ü kelam anlamına gelen euphemism; yersiz coşku anlamına gelen euphoria ve aforizma karışımı bir kelime oyunu. Metinden seçilmiş bazı pasajlar için bkz./ Sürrealizm 1924-2014 / Öforizmalar

[3] Doug Harvey, "Jacques Vaché'den Yukoi Mişima'ya, Sanat Eseri Olarak İntihar", çev. Elçin Gen, skopbülten, 4/4/2014.

[4] Aktaran, Richard Burke, "Jacques Vaché ve Sürrealizmin Kökenleri", çev. Ayşe Boren, skopbülten, 11/2/2015.

[5]Aktaran, Paul Lenti, 4 Dada Suicides (Londra: Atlas Press, 2005) s. 187. Türkçesi: Jacques Vaché: "Kâinatı En Güzel Bakışlarla Taramış Adam"

[6] 4 Dada Suicides içinde, s. 194-195.

[7] Marie Laurençin (1885-1956): 20. yüzyıl başında Fransız avangard hareketine bağlı olan bir sanatçı. 1907-13 arasında Apollinaire'nin metresi.

[8] 4 Dada Suicides içinde, s. 135-175.

Arthur Cravan, sanat ve intihar, Dada'nın 100. Yılı, Dada, Dört Dada İntiharı, Jacques Rigaut, Jacques Vaché