Dada Kılavuz 1913-1923: Münih, Zürih, Berlin, Paris

3/1/2019 / skopbülten / Bilge Bal

 

Sanat Hayat dizisinin 42. kitabı Dada Kılavuz 1913-1923: Münih, Zürih, Berlin, Paris, bir Dada arkeolojisi olarak Nur Altınyıldız Artun ve Ali Artun’un özgün anlatımı ile İletişim Yayınları’ndan Şubat 2018’de yayınlandı. Başlarken, bir kitap yazmak için Dada külliyatının konu edilmesinin temelinde yatabilecek araştırma motivasyonunun, estetik, politik ve toplumsal bir mesele olarak Dada’nın yirminci yüzyılda çağdaşlarını ve takip eden dönemlerdeki hareketleri en çok etkileyen, en üretken sanat ve tasarım hareketi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Dada, henüz hareketin adı konmamış haliyle önce 1913’te Berlin’de ilk Dada suarelerinin düzenlenmesiyle belirir ve sonra roman, şiir, bildiri, şarkı, gösteri, kukla oyunu, drama, resim, fotoğraf, kolaj, montaj, film, siyasi eylem ve propaganda gibi pek çok mecrayı içine alır. Farklı ortamlarda çoğunlukla hareketin daha çok sanatla haşır neşir olduğu vurgulanır. Hâlbuki Dada Kılavuz’a bakarak, her ne kadar bir Dada mimarlığı ya da kentleşmesinden bahsedilemeyecek olsa da, Dadacıların kent, mimarlık ve mekânla her zaman ilişki içinde oldukları ve onları etkileri altına aldıkları, kimi zaman işlerinde konu edindikleri, hatta dönüştürdükleri bile söylenebilir. Çünkü Dadacılar gittikleri her kenti, özgürce yaratıcı olabilecekleri, buluş ve deneyler yapabilecekleri birer üretim mekânına çevirirler. Örneğin sokak, bağırış çağırış, gürültü patırtı, kışkırtma ve propaganda için bulunmaz bir yerdir ya da tiyatro, her gösterinin bir manifestoya dönüşebileceği bir sahnedir ya da Paris, kentsel eylemlerin, kentin ta kendisinin Dadacı gösteri haline getirildiği bir deneyimdir. Dolayısıyla Dada Kılavuz’a yerden bağımsız, mevcut söylemleri yineleyen ve kolay erişilebilir yazılı-görsel malzemelere dayanan bir tarih anlatımından ziyade Dada’nın karmaşık ilişkiler ağını eşeleyen ve kentlerdeki farklı izlerini süren yoğun ve derin, çok yönlü bir araştırmanın ürünü olarak bakılabilir. Tam da bu nedenle, bu eleştiri yazısında Dada Kılavuz’un hareketin köklerini, üretimlerini ve aktörlerini yeni bir bütünde biraraya getiren alternatif bir Dada okuması sunduğu düşünülüyor ve konu ediliyor. Kitapta Dada aynı zamanda zamanının atmosferi ve ruhuyla birarada betimleniyor. Ali Artun ve Nur Artun’un özgün Dada anlatımına çok çeşitli ve orijinal Dada metinleri ve görselleri de eşlik ediyor. Anlatımı pekiştiren bu yazılı-görsel belgelere bakıldığında, Dadacıların hayatlarının, yazınlarının ve üretimlerinin dikkatlice araştırıldığı, farklılıklarını vurgulayacak malzemelerin özenle seçildiği ve seçilen malzemelerin kitap anlatımının içeriğiyle tekrardan çerçevelendiği görülüyor. Dada Kılavuz, Paris gibi sadece tek bir Dada başkentini öne çıkarmıyor; hatta diğer Dada başkentleri Münih, Zürih ve Berlin’i Paris’ten daha çok önemsiyor. Dada’nın tohumlarını bu kuzey kentlerinde atıyor, büyütüyor ve zenginleştiriyor, ardından Paris’i ele alıyor.

Kitabın yazılı ve görsel içeriğinin esas kaynağını, 2016 yılında Dada’nın 100. yılı dolayısıyla e-skop’ta online olarak yayınlanan haftalık Dada dizisi oluşturuyor. Dada dizisi de kitapta olduğu gibi yazarların Dada anlatımlarını, orijinal Dada metinlerinin çevirilerini, çeşitli örnekleri ve resimleri kapsıyor. Ancak kitap, online Dada dizisi ile karşılaştırıldığında baskı için bu altyapının her anlamda yeniden işlenmiş olduğu ve üzerine epey yazılı-görsel malzeme eklendiği görülüyor.

Dada için farklı başlangıç ve bitiş tarihleri bulunmakla birlikte kitapta, hareketin kurucu isimlerinden Hugo Ball, Richard Huelsenbeck ve Emmy Hennings’i Münih’te bir araya getiren Revulotion dergisinin çıktığı 1913 yılı başlangıç; Paris’te Tristan Tzara’nın İlya Zdaneviç ile düzenlediği son suarenin tarihi olan 1923 bitiş olarak belirleniyor. 

Dada Kılavuz, Ali Artun’a ait “Dada’nın Hakikati” başlıklı genel bir sunuş yazısıyla başlıyor. Ali Artun, Dada’nın tüm sanat ve tasarım hareketleri arasında pozisyonunu, köklerini ve temel motivasyonlarını tanıtıyor. Artun, öncelikle Dada’nın neden önemli olduğunu açıklayarak başlıyor ve Dada’nın diğer akımlardan, avangard hareketlerden farkını anlatıyor. Ardından sanatın varlığını hedef alarak sanat nesnesini ortadan kaldıran ve onun yerine eylemi koyan Dada’nın sırasıyla felsefi, siyasi ve estetik temellerine yoğunlaşıyor.

Sunuş yazısında her bir temel önemsenerek tek tek başlıklar altında ele alınıyor. Dada’nın felsefi kökleri, 19. yüzyıl Romantizmi ve Nietzsche ile ilişkilendiriliyor. Özellikle Nietzsche felsefesinin Dada’nın Münih ve Berlin kanadında Hugo Ball gibi önemli figürlerinin yetişmesindeki rolü ve Paris kanadının atası sayılan Alfred Jarry’nin üzerindeki etkileri vurgulanıyor. Siyasi temellerde, Dada’nın Birinci Dünya Savaşı sırasında yükselen devrimci siyasetin içine doğduğunun altı çiziliyor. Bu sırada yayınlanan Dadacı Revolution dergisine, Devrimci Sanatçılar Birliği’ne, birçok Dadacının başından beri Alman Komünist Partisi’ne üyeliklerine ve Birinci Enternasyonel Dada Fuarı’na değiniliyor. Estetik motivasyonda, Birinci Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda düzene dönüş ve makine estetiği karşısında Dada’nın önce makineyi nasıl bir ironi ve metafor üretme aracı olarak ele aldığı Tinguely, Duchamp, Stankiewicz gibi sanatçıların işleri üzerinden örneklerle anlatılıyor. Sonra Dada’nın 1920’lerde artık yavaş yavaş çözülmesiyle birlikte düzene dönüş estetiği etkilerinin hareket içinde nasıl okunaklı hale geldiği aktarılıyor. Bu noktada, Dada-De Stijl yakınlaşması ve onların ortaklıklarında yayınlanan Mécano dergisi, Dada-De Stijl-Konstrüktivizm yakınlaşması ve yine onların ortaklıklarında yayınlanan Merz ve G dergileri, Süprematizm, Ekspresyonizm ve Bauhaus’la kurulan ilişkiler ve düzenlenen kongreler tanıtılıyor. Peşinden Dada Kılavuz’un teorideki pozisyonuna ilişkin ipuçları geliyor ve Dada tarihlerindeki sapmalardan ve yanlış okumalara neden olabileceği düşünülen birtakım sorunlardan söz ediyor. Bu bağlamda Paris-Dada ve Dada’nın markalandırılmasını hakikatinden daha çok önemsemiş Tristan Tzara meselesine eğiliniyor. “Sunuş”, Dada Kılavuz’un yapısı hakkında genel bir bilgi verilerek kapanıyor.

Ardından Dada Kılavuz, hareketin farklı kentlerde izlerini sürüyor. Pek çok Dada tarihinde olduğu gibi kentlere göre ayrılarak devam ediyor. Dada’yı tek ve bütün bir hareket olarak algılamadan tersine hareketin zıtlaşan, çatışmacı ve kavgacı doğasına uygun olarak birbirinden farklı coğrafyalarda ve yine birbirinden farklı biçimlerde belirdiğinin her fırsatta altını çizen kitap, Dada kentlerini beş büyük başlık altında konu ediyor: “Münih/Berlin/ Zürih”, “Berlin”, “Köln”, “Hannover/ Düsseldorf/ Weimar” ve “Paris”. Yanı sıra derlemede ana başlık olarak yer verilmemekle birlikte, Dada kentlerine New York’u da eklemek mümkün görünüyor. Her bir coğrafya, Dadacı aktörler, bu aktörlerin ilişki ağları ve kendilerini ifade biçimleri ile ürettikleri işler etrafında örülüyor. Her bir başlık, akan bir Dada tarihinin alt parçasını kuruyor ve Dadacıların kaleme aldığı metinler ve anılarıyla tamamlanıyor.

Kitap, bir Dada bibliyografyasıyla sonlanıyor. Dada Kılavuz’un temel dört iddiası olduğunu düşünmek mümkün; ilki, kitabın sunuş yazısına da adını veren Dada’nın hakikatini arama meselesi; ikincisi orijinal yazılı-görsel malzeme çeşitliliği; üçüncüsü daha baskın, kurucu erkek figürlerle anılan hareketin Dadacı kadınlarının yaratıcılıklarının ön plana çıkarılması; ve dördüncüsü de geniş bir zaman aralığını tarayan zengin bibliyografyasıdır.

Öncelikle, Dada’nın hakikati tartışması neden önemli? Çünkü kitapta da vurgulandığı üzere bugüne değin üretilmiş birçok Dada araştırması ve yazını, Dada’yı her şeye karşı söylemiyle diğer akımlardan, avangard hareketlerden herhangi biriymiş gibi ele alır ve tam da bu nedenle, mevcut tarihsel söylemler hareketi yok etmek istedikleri disiplinin içerisine mahkum ederler. Halbuki Dada kaotik, anarşist, bazen de keyfi, kendi içinde çatallanan, epey çatışmalı ve kavgalı bir harekettir. Bir sistemi, strüktürü ya da teorisinin olmadığı bile pekâlâ söylenebilir. Teorileştirilmeye yenilmeden ya da bir -izm olarak adlandırılıp ona hapsolmadan pek çok hareketi tek başına bünyesinde barındırır. Sanatla hayatı biraraya getirir. Dolayısıyla kitap, Dada’yı tümdengelim mantığına oturtan tarihleri birer indirgeme olarak görüyor ve bu tarihsel indirgemeleri hareketi felsefi, estetik ve siyasi köklerinden yalıtan birer sapma olarak yorumluyor. Dada Kılavuz, işte bu sapmayı coğrafyaya bağlı olarak, hareketin kökenleri, bölünmeleri ve tüm ilişkiler ağı ile gidermeye çalışıyor. Dada estetik, felsefi ve siyasi kökleriyle farklı görüş açısına sahip kolektif bir ruh olarak tanıtılıyor. Dolayısıyla Dada Kılavuz’un bugüne kadar yayınlanmış diğer kitaplardan esas farklılığı da bu noktada karşımıza çıkıyor: Dada’yı ortak bir akıl ve estetik arayışıyla uyum, birlik ve tutarlılık içeren bir uzlaşı zemininde konumlandırmaksızın hareketin içerisindeki çelişkileri, farklılıkları ve kırılmaları önemseyerek Dada’nın asıl cevherini ortaya koymak.

Dada Kılavuz Dada’nın hakikatini farklı coğrafyalarda ararken birbirine bağlı ya da birbirinden bağımsız okunabilecek iki paralel metin akışı potansiyeli taşıyor: İstisnasız her alt bölüm yazarlara ait özgün bir Dada tarihi anlatımıyla açılıyor ve onu, bu tarihi pekiştiren titiz bir Dada anlatısı derlemesi izliyor. Aşina olunan Dada’nın Paris’le kurduğu güçlü ilişki varsayımının aksine hareket, Alman kanadındaki felsefi, estetik ve siyasi birikim ve deneyimden temellendiriliyor. Dada Kılavuz, hareketin tarihi için kritik 9 kente bakıyor ve bu kentlerdeki ortam, kişiler, olay ve ilişkileri söküyor. Tabii kökler, önemli figürler, işler, etkinlikler, yayınlar, eylemler de işin içine dahil oluyor. Dada Kılavuz, esasen Dada tarihinde Münih-Zürih-Berlin hattı ve Zürih-Paris-New York hattı olarak iki ana kanalı tartışıyor. Bu tartışmalarda yine tasarım tarihinden aşina olduğumuz, De Stijl, Bauhaus, Kübizm, Fütürizm, Konstrüktivizm, Süprematizm, Ekspresyonizm gibi pek çok önemli hareketin Dada ile olan mesafeli ya da canlı, karşıt ya da birlik ilişkisi de kuruluyor. Dada 1923’te Paris’te sona ererken pek çok Dadacının sonradan Sürrealist olması ile artık hareketin Sürrealizme doğru evrildiği de bir son not olarak ekleniyor.

Dada Kılavuz’da anlatı olarak 1913-23 arasında yazılmış özgün ve çeşitli metinlerin tarandığı görülüyor. Bölümler içerisine yedirilen bu orijinal taramalarda çoğu yayından kalkmış ve ulaşılması zor birincil kaynak özgün metinlere ve metinlerden alıntılara başvuruluyor. Kitap, John Heartfield, George Groz, Richard Huelsenbeck, Kurt Schwitters, Alfred Jarry, Julien Torma, Tristan Tzara, André Breton, Georges Hugnet, Otto Flake, Hugo Ball, Emmy Hennings, Hans Arp gibi hareketi kuran ya da farklı yollara çatallandıran pek çok Dadacı figüre ait orijinal episodları içeriyor. Kurgusal bir zenginlik üreten bu metinler, aynı zamanda Türkçe literatüre de katkı yapıyor.

Dada Kılavuz’un yazınsal malzeme çeşitliliği ve zengin içeriği, sayıca yaklaşık 300 kadar nitelikli ve özenle seçilmiş görsel malzemeyle beraber örülüyor. Kitabın yazılı ve görsel malzemesi, bize Dada’nın sınırsız denebilecek bir kapsayıcılıkta birbirinden çok farklı biçimler ve ortamlarda kendini ifade ettiğini de söylüyor: Kolaj, (foto) montaj, resim, dua, nakış, çöp, bağırma, gösteri, kukla oyunu, şiir, manifesto, bildiri, roman, gezi, heykel, film, propaganda, siyasi örgütlenme, fotoğraf, mimari, dergi, gazete, kitap, el ilanı... Böylece kitabın iddialarından biri olan Dada’nın 20. yüzyılın en doğurgan hareketlerinden biri olduğu da örneklerle belgelenmiş oluyor. 

Dada Kılavuz aynı zamanda Hugo Ball, Richard Huelsenbeck, Hans Arp, Alfred Jarry gibi daha çok erkek figürlerle anılan hareketteki Dadacı kadınların yaratıcılıklarının hakkını da teslim ediyor. Her bir kadın Dada yıldızı, yaratıcılıkları ve ürettikleri işlerle kitabın ana gövdesinin birer alt bölümünü oluşturuyor. Emmy Hennings, Hannah Höch ve Sophie Taeuber’e, dans, şiir, resim, kabare gösterileri, kukla oyunları, nakış, fotomontaj gibi çeşitli ortamlarda Dada’ya olan katkıları üzerinden geniş bir yer ayrılıyor.

Kitap biterken başka araştırmacılara da yararlı olabilecek temel, açık, zengin ve özgün bir bibliyografya da sunuyor. Dada bibliyografyası, 1910’lardan günümüze kadar uzanan geniş bir aralıkta yazılmış 341 kaynağı içeriyor.

Dada Kılavuz 1913-1923, Münih, Zürih, Berlin, Paris estetik, siyasi, felsefi kökleri ve deneyimleri; önemli figürleri, ürettikleri işleri, canlandırdıkları eylemleri ile Dada’nın hakikatini ve karmaşık ilişkiler ağını sadece sanat değil aynı zamanda tasarım tarihinde de ortaya çıkarmaya çalışıyor. Bugüne kadar yayınlamış belki de en kapsamlı ve ulaşılabilir Türkçe antoloji olarak nitelikli tartışmalarıyla araştırmacıları farklı patikalara yönlendirecek heyecanlı bir kılavuz sunuyor.

 

Ortadoğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi dergisinde yayınlanan yazıdan kısaltılmıştır. Fotoğraflar e-skop tarafından eklenmiştir.

Dada