ArtLeaks Gazette’in Ağustos 2015 Sayısı Yayınlandı: “Güvencesizliğe ve Şiddete Karşı Direniş”

19/8/2015 / skopbülten

 

ArtLeaks Gazette, yapıcı ve anlamlı bir dönüşüme katkıda bulunabilmek için çağdaş sanat dünyasındaki zorlukları ve engelleri eleştirel bir değerlendirmeye tabi tutmayı hedefliyor. Artleaks, “sessizliği bozmanın” ve etik-dışı pratikleri teşhir etmenin ötesinde, dünyadaki sanat işçilerinin, daha genel sosyo-ekonomik ve politik akışların sonucu olan çalışma koşullarını dönüştürmeye yönelik girişimlerini merceğine alıyor. Bunun, kolay bir iş olmadığının farkındayız; keza, Artleaks’in kurulduğu 2011’den bu yana küresel koşullar ciddi şekilde değişti. O günden bugüne yeryüzünde şiddet ve düşmanlık ciddi bir artış gösterdi; bunun gibi büyük politik ve ekonomik değişikliklerden sanat dünyası da nasibini aldı. Öyle anlaşılıyor ki, önümüzdeki yıllar şimdikinden bile daha çok çatışmaya ve çelişkiye sahne olacak. Menfi çıkarlar uğruna kullanılan yeni medya ve teknoloji, güvencesizliği, kemer sıkma politikalarını ve eşitsizliği pekiştirmeye hizmet ediyor. Bu gelişme kültür ve sanat dünyasında karşılığını artan borç yükü şeklinde buluyor. Sanat işçilerinin, güçlü ittifaklar kurarak, güvencesizlik ve şiddet koşullarını alt edebilmek için sendikalaşarak bu zorlukları aşmanın yollarını bulacağını umuyoruz.

Artleaks Gazette’in üçüncü sayısı, “Güvencesizlik ve Şiddete Karşı Sanatçılar – Küresel Çatışma ve Çelişki Çağında Direniş Stratejileri, Sendikalaşma ve İttifaklar Kurma” başlığını taşıyor. Bu sayı, örgütlenme modelleri, sendikalaşma ve direniş stratejileri gibi acil meseleler üzerine düşünen sanat işçilerini biraraya getiriyor.

Son yirmi otuz senedir yürürlükte olan neoliberal saldırılardan en büyük zararı, refah devletinin kültür kurumlarının son kalıntıları gördü. Örneğin, sözümona “yaratıcı” Avrupa şehirlerinde hatırı sayılır sayıda kayıtlı sanatçı ucuz ve hatta gönüllü “işgücü ordusu” olarak yedekte tutuluyor. Bilhassa sanatın sevk ve idaresinden sorumlu yöneticiler sanatsal emeğin koşulları hakkında konuşmaya yanaşmıyor. Hatta, ekonomik açıdan hegemonyasını tesis etmiş ya da etmeye hevesli sanatçılar bile konu hakkında sessiz kalmayı yeğliyor. Sessizliği bozmaya cesaret eden sanat camiası mensupları ise sergilerden ya da projelerden dışlanmayı, bazı sanat kurumlarının kara listesine girmeyi göze almak zorunda. Temel sorunlardan biri, sanatçıların genel olarak kendilerini işçi olarak görmemesi. Daha ziyade, neoliberal dayatmalardan ötürü birbirleriyle rekabet içinde çalışan özneler olarak konumlanıyorlar ve sanatsal üretimin kapitalist üretim ilişkilerinden ayrıldığını iddia ediyorlar.

Küresel bir bağlam içerisinde sanat kurumları üzerindeki haklarına, sanata ve emeklerine sahip çıkmayı hedefleyen bazı sanat işçisi grupları, 1960’ların, 1970’lerin başlarının ve hatta 20. yüzyılın daha erken dönemlerinin, özellikle de 1930’ların toplumsal hareketlerinden ve politik mücadelelerinden ilham alıyorlar. Gerçekten de bugünün sanat işçilerinin, bahsi geçen dönemlere damgasını vuran ortaklaşa çalışma ruhundan daha çok feyz almaları; kişisel çıkarlarını bir kenara koyarak ortak çıkarlar etrafında birleşmeleri ve daha detaylı bir dönüşüm stratejisi ve planı geliştirmeleri gerekiyor. Sanat işçilerini bekleyen en zorlu görev ise, sanatsal üretimin özerkliğini sorgulamaya, halihazırdaki kültür vurgunculuğu tarzından çıkar sağlayanlarla yüzleşmeye ve bizzat sanatın üretim sürecini mitlerden arındırmaya devam etmek.   

Corina L. Apostol, Brett Alton Bloom, Vladan Jeremić [Sunuş yazısından kısaltılarak]

Çeviri: Ayşe Boren

 

Tüm yazılara ArtLeaks Gazette sayfasından ulaşılabilir.

 

sanat ve emek, prekarite