/ 1968 – 50. Yıl / Sanat ve 1968 Baharı: Bir Kronoloji

1/5/2018 / skopbülten / Ali Artun

Modernliğin yüzyıllardır biriktirdiği hakikatlerin ve düşlerin terk edilmeye yüz tuttuğu tarihi 1968 Devrimi’nin sembolleştirdiği şimdilerde artık daha berrak görünmektedir. Bir an için Paris’i kazanmış olan Devrim’in, belki de devrimler çağının sonunu işaret ettiğine ilişkin derin kuşku, tarih ve gerçeklik üzerindeki ussal egemenliği sarsacak düşünsel hareketleri besleyecekti. Zaten “Paris Baharı” sırasında bu hareketlerin kurucularının hemen hepsi bizzat işin içindeydiler. Lefebvre, Lyotard, Baudrillard, Foucault, Derrida, Deleuze, Guattari, Bourdieu, Badiou... Paris’in kurtuluşunu ve düşüşünü öğrencilerin ve işçilerin safında yaşadılar. Uğradıkları hüsrandan yeni bir direniş yaratmaya çabaladılar. Ancak her muhalefet girişimi, gene onların keşfettiği kültürel hegemonya bünyesinde “geri kazanılarak”, egemen iletişim teknolojileri tarafından yeniden işleniyor ve araçsallaştırılıyordu. Avangard sanatın akıbeti de farklı değildi. Buluşu olan her silahın, her parolanın karşıtları tarafından hırsızlanarak kendisine yönelmesi karşısında aciz kalıyordu.

68 Devrimi, İkinci Dünya Savaşı ile yoğunlaşan entelektüel, kültürel atmosferde bir patlamaydı ve bu patlamanın yarattığı düşünsel parçalanma ve yığılmada 20. yüzyıl avangardı etkin bir rol oynamıştı. Savaş öncesinde Dada ve sürrealizmin, sonrasında da CoBrA, letrizm ve özellikle sitüasyonizmin dil, bilinç, bilgi, psyche, siyaset, kent gibi konulardaki logosantrik ilkelere karşı saldırıları, 1968 arifesindeki ve ertesindeki felsefi dönüşümler kadar, mimarlık, şehircilik, müzik gibi çeşitli alanlarda da etkili oldu. Aşağıdaki kronoloji, yeni yeni tarihlendirilen bu etkilerin Savaş sonrası döneme ait bir krokisini çiziyor. Avangardla bir uçta felsefenin, diğer uçta gündelik hayatın kesiştiği kavşak noktalarına işaret ediyor.

CoBrA amblemi: Babillilerin cennet simgesi yılan

 

Devrimci Sürrealizm ve CoBrA

1947

- 1920’lerde Paris’teki sürrealist çevreyle ilişki içindeyken, onların gündelik hayatın dönüştürülmesi siyasetini benimseyen Marksist düşünür Henri Lefebvre, Gündelik Hayatın Eleştirisi’ni (Critique de la vie quotidienne) yayınlar. Öte yandan, Sartre’ın varoluşçulukla Marksizm sentezinin uyandıracağı büyük etki sezilmeye başlamıştır. Sartre, ‘varoluş’un her zaman, öznenin kendi özgür seçimiyle onun ötesine geçebileceği verili bir sitüasyon içinde varoluş olduğunu savunur. Fransa’da Savaş sonrasından başlayarak güç kazanan Lefebvre ve Sartre’ın düşünceleriyle, Lukács’ın ‘nesneleşme’, ‘şeyleşme’ ve yabancılaşma konusundaki görüşleri, avangardları ve özellikle sitüasyonist Debord’u adamakıllı etkiler. Debord, Lefebvre’in tanımladığı ‘gündelik hayatı’, Sartre’daki anlamıyla bir dizi ‘sitüasyon’ olarak tasavvur eder.

- İkinci Dünya Savaşı’nı New York’ta geçiren sürrealistleri ve özellikle Breton’u, dönüşlerinde dayatmacı ve siyasal olarak pasif bulan Avrupa’daki sürrealizm yandaşları ve diğer bazı avangard çevreler, yeni arayışlara girişir.

- Belçikalı ve Fransız iki sürrealist şair, Christian Dotremont ve Noel Arnoud, Devrimci Sürrealizm (Le Surréalisme Révolutionnaire) hareketini başlatırlar. Onlara göre, Breton kendi eseri olan komünizmin ve sürrealizmin birleştirilmesi davasını 1930’ların başında terk etmiştir. Devrimci Sürrealistler bu davayı canlandırmak isterler. “Komünizm, sanat eserinin gündelik hayata dönüşmesidir.” (Asger Jorn)

 

Le Surréalisme Révolutionnaire dergisi kapağı.                                                                                                               Editörler: Christian Dotremont, Asger Jorn, Noël Arnaud, Zdenèk Lorenc

 

1948

- Devrimci Sürrealizm hareketinin Fransız kanadının, Paris’te yeni gelişen Abstraction Lyrique akımına kapılması sonucunda, Belçikalı sürrealistlerle aralarında çatışma çıkar. Bunun üzerine 8 Kasım’da Paris’teki Café Notre Dame’da toplanan ve Dotremont’un Belçikalı devrimci sürrealistleri, sanatçı-filozof Asger Jorn’un Danimarkalı, ressam Constant’ın da Hollandalı “deneycileri” temsil ettikleri grup, diğer bazı Avrupa ülkelerinin avangard hareketlerinden de katılımlarla CoBrA’yı kurarlar.

- “Co-br-a”, hareketin kurucularının yaşadıkları Kopenhag, Brüksel ve Amsterdam kentlerinin ilk harflerinin biraraya gelmesinden oluşmuştur. Aynı zamanda, hem kutsal hem de öldürücü bir yılan olması dolayısıyla da CoBrA adı benimsenir.

- Constant’ın, CoBrA’nın kuruluşuyla aynı zamanlarda, Hollanda Deneyci Grubu’nun dergisi olan Reflex’in birinci sayısında yayınladığı manifesto, hareketin kuruluş bildirisi mahiyetindedir.

 

Constant [Nieuwenhuys]

 

Reflex dergisi

 

1949

- CoBrA, dağıldığı 1951 yılına kadar, aynı adla on sayı süren uluslararası bir dergi yayınlar. Dergi, şiirlerin yan ısıra, edebiyat, sanat ve sinema üzerine makalelerden ve CoBrA sanatçılarına ait özgün litografilerden oluşur.

- Mart ayında çıkan ilk sayıda Jorn, Breton’un psişik otomatizmine karşı kendi deneycilik ve ânındalık görüşlerini açıklar: “Bizim deneyciliğimiz, düşüncenin aklın denetiminin ötesinde sınırsızca ifade edilebilmesine yöneliktir. Bu akıldışı ânındalık aracılığıyla varoluşun yaşamsal kaynağına ulaşıyoruz. Amacımız, aklın tiranlığından kaçarak hayatın egemenliğini kurmaktır.”

- CoBrA sanatçıları İkinci Dünya Savaşı’nın sergilediği Batı’nın akılcı kültürünü reddederler. Sanatlarını Batı’dan uzak olan kaynaklardan beslerler: ilkel insanlara ait totemler, tılsımlar, Doğu kaligrafisi, çocukların ve akıl hastalarının yaratıcılıkları... İnsanların bilinçaltlarında gizlenmiş olan fantezilerine ait arketip imgeler ararlar. Deneylerinde kullandıkları teknikler ve malzemeler sınırsızdır: boyanın, ahşabın, çamurun yanı sıra, sözcükler, harfler, sesler... Şairler ve ressamlar birlikte yaratırlar; onlar için önemli olan yaratma sürecidir, ürün değil.

- CoBrA’nın ve sonraki ‘akla karşı’ tüm avangardın çağdaş düşünsel kaynakları arasında Johan Huizinga’nın sanatsal yaratıcılıkla oyun oynamanın ilişkisini inceleyen Homo Ludens’i (1938) önemli bir yer tutar. Ama CoBrA’nın temeli asıl “Marksizmin sanat alanına uyarlanmasıdır. Bu onlar için sanatın ve hayatın tamamıyla birleşmesi anlamına gelir” (Willemijn Stokvis).

- CoBrA’nın ilk sergisi Mart ayında Brüksel’de açılır: Le Fin et Les Moyens (Amaçlar ve Araçlar).

- CoBrA’nın en etkili sergisi, hareketin kuruluşunun birinci yıldönümünde Amsterdam Stedelijk Müzesi’nde on ülkeden sanatçıların katılımıyla açılır. Sergilenen işlerin ve sergi düzeninin aykırılığı, ayrıca açılış esnasında gerçekleştirilen Dada tarzındaki happeningler veya sitüasyonlar büyük bir skandala yol açar. Bu nedenle bazı Hollandalı sanatçıların gruptan ayrılması üzerine toplanan CoBrA Kongresi, hareketlerinin adını hayallerindeki Komünist Enternasyonal’i anımsatacak biçimde, Deneyci Sanatçılar Enternasyonali olarak değiştirir.

- Dotremont, Alechinsky ve diğer Komünist Parti üyesi CoBrA’cılar, Sovyetler’in etkisindeki Komünist Enternasyonal’in 1934’ten beri dayattığı “sosyalist realizm”e isyan ederek partilerinden istifa ederler ve Sosyalist Realizm Devrime Karşı broşürünü yayınlarlar.

- Cornelius Castoriadis, Troçkist Dördüncü Enternasyonal’den ayrılarak, Socialisme ou barbarie dergisini çıkarmaya başlar. Bu dergi 1965’e kadar, kırk sayı boyunca yayınlanmayı sürdürecektir.

 

Cornelius Castoriadis (1922-1997)

1950

- CoBrA üyeleri dergilerinden başka yayınlar da yaparlar. Örneğin, Le Petit CoBrA enformasyon bültenleridir. Jorn, her biri ayrı bir sanatçıyı tanıtan on beş kitapçık yayınlar. Bu dizi Bibliothèque de CoBrA’yı oluşturur.

1951

- İkinci büyük CoBrA sergisi 6 Kasım gününde, Liege’de, Palais des Beaux Arts’da açılır. Sergiye katılanlar arasında Alberto Giacometti, Joan Miro, Wifredo Lam, Raoul Ubac, Jean Bazaine gibi çağdaş şöhretler de bulunmaktadır. Bu sergiyle birlikte kapağında “son” yazan onuncu CoBrA Dergisi yayınlanır ve hareket dağılır: “Son sloganımız: Güzellikte Ölmek.” Son derecede yoksul ve hasta olan Jorn ve Dotremont sanatoryumdadır.

- Dağıldığı zamanda CoBrA’nın, Belçika, Hollanda ve Danimarka dışında, Fransa, İsviçre, İngiltere, Çekoslovakya, Almanya, İsveç ve İtalya’da temsilcileri bulunuyordu. Bunlar, Avrupa’da ilerki avangard arayışların çekirdeklerini oluşturacaklardır. CoBrA, Birinci Dünya Savaşı ertesinde uyanan Dada ve sürrealizm hareketleriyle, İkinci Dünya Savaşı sonrasında sanatla devrimci bir siyaseti bağdaştırmaya çalışan avangard hamleler arasında köprü oluşturur. CoBrA hepsine tercüman olur: Marksizmle sanatı ve sanatla hayatı kaynaştırmak. Bu sayede, insanların eşit olduğu ve kendilerini özgürce ifade ettikleri yeni bir toplumda herkesin sanatçı olacağını umut ederler.

1952

- Gilles Ivain (Ivan Chetcheglov), mahallelerin değişik duygulara ve arzulara göre biçimlendiği kentler tasarlar. Böylece, bütün işleri mahalleler arasında keyfince gezinmek (dérive) olan kentliler, değişik duygular ve arzular arasında dolaşırlar. Kendisi de sitüasyonistlere katılacak olan Ivain’in tasarımları, hem Constant’ın, hem de bütün hareketin, kent hayatını oyunla kaynaştıran mimarlık ve ‘birleşik urbanizm’ düşüncelerinde etkili olur: Corbusier’nin mimarlığı “bende hiç vakit kaybetmeden intihar etme isteği uyandıran tek imgedir. Onun civarlarındayken neşeden arta kalan her şeyin rengi solar. Aşkın da, tutkunun da, özgürlüğün de.”

- CoBrA’nın dağılmasından sonra Constant, Londra ve Paris’e flânerie turlarına çıkar ve resimden koparak tamamıyla deneysel mimari ve urbanizmle uğraşmaya başlar.

- Guy Debord’un ilk filmi: Hurlements en faveur de Sade. Bu bir saat yirmi dakikalık anti-film, hiçbir imajın olmadığı siyah-beyaz fon üzerine sadece yirmi dakika süren konuşmalardan oluşur. Konuşmalar, Debord, Isou ve birkaç başka letristin, James Joyce’un romanlarından medeni kanuna kadar, oradan buradan okudukları bölümlerden oluşur. Filmin Avangard Sinema Kulübü’ndeki ilk gösterimi, başladıktan hemen sonra durdurulur. Sonraki gösterilerinde de izleyenleri çileden çıkaran Sade, Yves Klein’a monokrom resimlerini esinlendirir.

 


Guy Debord, 1953

 

Hayalperest Bauhaus

1953

- Constant, Pour une architecture de situation başlıklı yazısını yayınlayarak, mimarlığın gündelik hayatın dönüştürülmesine ve yeni sitüasyonların yaratılmasına dönük olmasını savunur. Lefebvre’e göre, kent hayatının dönüştürülmesine yönelik gelecekteki araştırmaların ve Provo hareketinin Amsterdam’da gerçekleştirdiği türden eylemlerin önünü açan bu yazıdır.

- Önceden bir Bauhaus öğrencisi olan İsviçreli heykeltıraş Max Bill, Almanya’da, Ulm’de kurmayı tasarladığı Yeni Bauhaus (Hochschule für Gestaltung) için CoBrA’nın önderi Asger Jorn’a işbirliği önerir. Bauhaus’un adını ve misyonunu devralması için Bill’i yetkilendiren, 1937’den beri Harvard Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nün başında olan, Bauhaus fikrinin babası Gropius’tur. Bill’in akılcı ve işlevselci Bauhaus tasavvurunu reddeden Jorn, Bauhaus’un baştaki ekspresyonist ideallerine bağlı Hayalperest Bauhaus Enternasyoneli’ni kurar: Le Mouvement International pour un Bauhaus Imaginiste.

- Debord, “çalışmaya son” sloganını ortaya atar. İlerki yıllarda Sitüasyonist Enternasyonal Dergisi, bu sloganın “sitüasyonist hareketin asgari programı” olduğunu ilan edecektir. Sitüasyonizm, zorunlu çalışmanın, çalışanları makinaya eklemleyen Taylorist işbölümünün, özel dünyaları iş dünyasına çeviren kentsel hayatın, Corbusier’nin önerdiği gibi makineleşmiş evlerin insanları yabancılaştıran ve yoksullaştıran sonuçlarına karşı herkesin şair olacağı bir dünya için savaşır. Üstatları Lautréamont’un öngördüğü gibi, “şiir sadece herkes tarafından yapılır”.

1954

- Hayalperest Bauhaus’un merkezi, İtalya’nın Albisola ve Alba kasabalarıdır. Jorn, Albisola’ya yerleşmiştir ve burada Appel, Corneille gibi diğer CoBrA sanatçılarıyla seramik çalışmaktadır. Alba’da ise, Jorn’la birlikte Hayalperest Bauhaus’u kuran Guiseppe Pinot-Gallizio’nun atölyesi bulunmaktadır. Bu iki küçük yerleşme, Milanolu Nükleerciler ve daha birçok muhalif sanatçının buluştuğu, deneysel işler yaptıkları ve özellikle rasyonalist mimarlığı ve urbanizmi sorguladıkları uluslararası merkezler olur. Buralarda ayrıca sanayiyi sanatın denetimine sokacak araştırmalar yaparlar.

- Hayalperest Bauhaus Eristica dergisini yayınlamaya başlar.

- Hayalperest Bauhaus üyeleri Alba’da düzenledikleri Uluslararası Seramik Kongresi sırasında yaptıkları seramikleri Milano’da toplanan Endüstriyel Tasarım Trienali’ne göndererek, bu gösteriye egemen olan formalist dogmayı tartışmaya açarlar. Jorn’un seramiği Le Corbusier’nin ünlü Modulor’unun bir yergisidir.

1956 

- Hayalperest Bauhaus, Alba’da Özgür Sanatçılar Birinci Dünya Kongresi’ni toplar. Letrist Enternasyonal kurucularından Gil J. Wolman’la birlikte, ancak bir düzine kadar delegenin katıldığı kongrede, bir sonraki yıl kurulacak Sitüasyonist Enternasyonal’in “birleşik urbanizm” siyasetinin temelleri atılır. Bunda, CoBrA’cılara göre Mondrian ile Le Corbusier tarafından yüceltilen dikdörtgenin simgelediği, akılcı sanat, mimarlık ve urbanizm disiplinine karşı 1948’den beri yürütülen muhalefet etkili olur. CoBrA, diktörtgeni, devletin kent hayatını düzene sokan ve ekspresyonizm ile özgür ifadeyi baskılayan akılcılığın metaforu olarak görür.

- Gerek CoBrA ve sitüasyonizmin, gerekse diğer avangard sanat ve mimarlık hareketlerinin Savaş sonrasında geliştirdikleri kent ütopyaları üzerinde etkili olanlar arasında, 1920’lerden başlayarak yayınlanan kent ve ütopya konusundaki çalışmalarıyla egemen kent kültürünü eleştiren Amerikalı tarihçi Lewis Mumford da kaydedilir.

- Bütün gezegeni bir lunaparka dönüştürmeyi hayal eden Pinot-Gallizio, sahip olduğu bir arazi üzerinde kamp kurmuş olan çingenelere, tasarımıyla istedikleri gibi oynayabilecekleri bir yerleşme tasarlamak üzere Hayalperest Bauhaus’tan arkadaşı Constant’ı Alba’ya çağırır. “Alba çingeneleri için bir kamp tasavvur ettim ve bu proje Yeni Babil’in çekirdeğini oluşturdu. Hareketli elemanların yardımıyla, tek çatı altında herkesin paylaştığı bir meskenin inşa edildiği Yeni Babil... Durmadan yeniden tasarlanan geçici bir yaşam alanı; göçebeler için gezegen ölçeğinde bir kamp.” (Constant, 1974)

- Stalin çağının kapanması, Macaristan’daki Sovyet müdahalesine direniş, Küba deneyinin başarısı, Cezayir’deki gibi sömürge rejimlerine karşı bağımsızlık mücadeleleri ve benzer siyasal gelişmeler, devrimci hareketlerin Stalinist partilerle bağlarını koparır. Bu partileri tutucu ve bürokratik bulan devrimci avangard gruplar başka siyasal mecraların arayışlarına girerler.


Guy Debord, Çıplak Kent, 1957

 

Archigram, Hareketli Kentler

 

Sitüasyonist Enternasyonal, Devrimci Romantizm, Archigram, Pop

1957

- Hayalperest Bauhaus, Guy Debord’la birlikte, on dokuz paftadan oluşan bir Paris haritası yayınlar: Çıplak Kent. Bu harita, yayınlandığı sıralarda Sitüasyonist Enternasyonel’i kurmak üzere olan grupları birleştiren, kentsel mekâna ilişkin “psikocoğrafya”, dérive, “birleşik urbanizm” gibi ortak kavramları temsil etmesi bakımından önemlidir. Kesilmiş Paris haritalarının kolajlarından oluşan Çıplak Kent, akılcı, işlevsel, yönlendirici bir düzene sahip olan kentin, arzulara, deneyci-özgür davranışlara, toplumsal hareketlere, oyunsu yaratıcılığa, kısacası sanata ve şiire, teslim edilmesini ifade eder. ‘Harita’, evrensel bir bilgi grafiği olmaktan çıkar, örneğin bir aşk macerasına ilişkin anlatı halini alır. Çıplak Kent, mekanın bir bağlam olarak görülmesini reddeder, mekanı toplumsal pratiklerle eklemler. Kapitalist mekanı üreten çelişkileri homojenleştiren mevcut haritaların aksine, çelişkileri teşhir eden alternatiflerini önerir. Bütün bunlarda dérive önemlidir. Baudelaire’in ve sürrealistlerin flânerie tutkusundan kaynaklanan dérive, onlarınki gibi sadece dikizci/gözlemci sanatsal bir deneyim değil, aynı zamanda siyasal bir eylemdir. Kentte keyfince sürtmek, sitüasyonistler için sanatsal bir arşiv çıkarmaktan öte, haritaların resmettiği mantığı ve onun gizlediklerini dönüştürmektir. Sitüasyonizmin dérive ile ilgili düşünce ve eylemleri, Fluxus çevresinin yanı sıra, Matta Clark, Sophie Calle gibi metropolle uğraşan birçok sanatçı üzerinde etkili olmuştur.

- Hayalperest Bauhaus ve Guy Debord’un (1931-1994) başını çektiği Letrist Enternasyonal birleşerek, Temmuz ayında, İtalya’nın Cosio d’Arroscia kasabasında Sitüasyonist Enternasyonal’i (SE) kurarlar. Enternasyonal’e Londra Psikocoğrafya Birliği de katılır.

- Debord, SE’nin kuruluş toplantısında hareketin manifestosu sayılan “Sitüasyonların Yapılandırılması ve Uluslararası Sitüasyonist Akımın Örgütlenme ve Etkinlik Koşulları Üzerine Rapor”unu sunar: “Öncelikle dünyayı değiştirmek gerektiğine inanıyoruz... Amacımız sitüasyonların yapılandırılmasıdır... Yani, topluca yaratılmış atmosferler, bir anın niteliğini belirleyen izlenim yumakları... Görevimiz, uluslararası avangardı ne yükseltecekse, onu araştırmaktır...” Debord aynı metinde sürrealizmden Dada’ya ve fütürizme uzanan soykütüğü üzerinde de durarak, hareketlerinin avangard tarihiyle ilişkisini kurar.

- SE, İngiltere, Fransa, Cezayir, Danimarka, Hollanda, Belçika, İsveç, İtalya, ve Almanya’dan (Die Gruppe Spur) üye olan sanatçı, edebiyatçı ve mimarlardan oluşur. Üyeler arasında düzenlenen yıllık konferanslar, her yıl bu ülkelerden başka birinde toplanır.

- Debord ve Jorn, birleşmelerini tescil etmek üzere ilk ortak kitaplarını yayınlarlar: Fin de Copenhague. Kitap, sanatçıların buldukları kimi imge ve sözcüklerin, bir oyun havasında ve bir anda harmanlamasıyla oluşan bir détournement denemesidir.

- Lefebvre 1928 yılından beri üye olduğu Fransız Komünist Partisi’nden ayrılarak, dünyada partiler dışında ögütlenen devrimci hareketleri destekleyen manifestosunu yayınlar. Lefebvre’in SE ile 1961 yılına kadar sürecek birlikteliği, bu manifestodan etkilenen Debord’un onunla ilişki kurması üzerine başlar.

- Debord, Lefebvre’in Nanterre’de verdiği sosyoloji seminerlerini izler (1957-58). SE’nin, özgürlüğe ve yaratıcılığa set çeken ‘gündelik hayat’ın (la vie quotidienne) yoksulluğu konusundaki söylemi Lefebvre’in kent sosyolojisinden türer.

 

1958 

- Her yıl, bir veya iki sayı yayınlanacak olan SE Dergisi Paris’te çıkmaya başlar. Derginin editörlük görevi farklı ulusal kesimler arasında değişir. Debord, editörlüğünü üstleneceği ilk sayıya “ Kültürel Devrim Üzerine Tezler”ini yazar: “Sitüasyonistler açısından kültürel etkinlik... gündelik hayatın yapılandırılması için deneysel bir yöntemdir”; sanat ise “bizi köleleştiren şeylerin değil, kendimizin üretilmesiyle” ilgilidir. Haziran ayında çıkan ilk sayıda ayrıca, sitüasyonizmin kimi temel kavramlarını açıklayan “Tanımlar” yayınlanır.

 

1959 

-Jorn, sitüasyonist döneminin ilk sergisini Paris’te Galerie Rive Gauche’da açar: “Modifikasyonlar”. Sergi kataloguna şöyle yazar: “Resim bitti... yaşasın resim”. Sergilenen eserler, eskicilerden, bit pazarlarından topladığı sanatçı heveslilerine ait resimler üzerinde, Jorn’un kendi tarzında yaptığı modifikasyonlardan oluşur. “ Geçmişteki sanatsal üretimin şimdikiyle bileştirilerek aşılması”nın yanı sıra, birer “eleştirel sabotaj” denemesi olmaları dolayısıyla, SE’nin détournement stratejisinin örnekleri sayılırlar. Jorn’un “modifikasyonlar”ı, aynı zamanda hem dadacı ve sürrealist kolaj tekniğini yeniden devreye sokar, hem de bu hareketlerin peşi sıra sitüasyonizmin de hayran olduğu 19. yüzyıl Fransız şairi Lautréamont’un, aşırmanın (intihalin) sanat ve edebiyattaki önemini vurgulayan düşüncesine gönderir. “Modifikasyonlar”, aynı zamanda, ‘yüksek’ ve ‘düşük’ sanat ayrımına karşı çıkan Jorn’un kitsch’i kutlamasıdır. Postmodern sanat, 20. yüzyıl avangardının bu tür politikalarını yeniden piyasaya sürecektir.

- Jorn ve Debord’un ikinci ortak kitapları yayınlanır. Mémoirs, rastgele kaynaklardan kesilmiş metinler ve fotoğraflarla, Jorn’un üzerlerine ‘akıttığı’ boyalardan oluşur. Var olan bir malzemenin “yaratıcı ve eleştirel bir yağmalaması”dır; onun için de bir détournement’dır. Kitap, Letrist Enternasyonal’in kurulduğu 1952-53 yıllarına göre bölümlere ayrılır. Mémoirs, her defasında kendi sonunu hazırlayan önceki avangardların anısına bir arşiv gibidir. Debord’a göre “sanat tarihini anılara dönüştürebilme olanağı, sanat dünyasının sonuna işaret eder.”

- Pinot Gallizio’nun Debord’la birlikte tasarladığı La caverne de l’anti-matter Paris’te Galerie René Drouin’de sergilenir. Aynı zamanda bir kimyager olan Gallizio’nun bulduğu boyalar ve basit ‘boya-makineleri’yle uzunlukları 145 metreye kadar varan kumaş topları üzerine boyanmış olan bu “endüstriyel resim”, hem giysilerin, hem de kentsel dekorların –mikro-çevreler– tasarlanmasında kullanılır. Paris’te galeride sergilenmeden önce, metre metre Alba pazarında satışa sunulur. “Endüstriyel resimler” gündelik hayatla sanatı, teknolojiyle oyunu birleştirir; ayrıca, galerinin kurumsallığını, sanatın profesyonelliğini sorgular. Gallizio’nun estetikleşmiş toplum ve toplumsallaşmış sanat hülyasını canlandırırlar.

- Constant, sürmekte olan Yeni Babil projesine ait otuz kadar maketini Amsterdam’da, Stedelijk müzesinde sergiler. Constant, özgür ve yaratıcı bir geleceği, ancak insanları zorunlu işlerden kurtaracak ölçüde gelişmiş bir teknolojinin sağlayacağına inanır. Böylece işin yerini oyun alacak, gündelik hayatla sanat arasında bir ayrım kalmayacaktır. Yeni Babil böyle bir ütopyanın mekânıdır. Burada yaşayanlar –homo ludens– hayat tarzlarını ve yerleşme düzenlerini, arzularına göre sürekli değiştirebilir. Yeni Babil çingeneler gibi göçebelerin diyarıdır: “Yeni Babil sona ermez (çünkü yeryüzü yuvarlaktır); sınır nedir bilmez (çünkü artık ulusal ekonomiler yoktur); topluluk nedir onu da bilmez (çünkü insanlık devinim halindedir). Her yer, herkese açıktır. Bütün yeryüzü sahiplerinin evi olur. “Hayat, gözümüze durmadan başka görünecek kadar hızla değişen bir dünya çevresinde sonsuz bir seyahattir” (Constant, 1974). Constant’ın sitüasyonist mimarlığı, aynı zamanlarda İngiltere’de ortaya çıkan Team X, ArchigramIndependent Group (James Stirling, Reyner Banham), Japon metabolistleri ve diğer ütopyacı/eleştirel mimarlık fantazyalarının dev yapılarıyla (mega-strüktürlerle) veya hayalî mekânlarıyla ilişkilendirilir. Ayrıca, Pop Art’ın doğduğu Independent Group’un tüketim kültürünü estetikleştirme uğraşı da sitüasyonizmle karşılaştırılır.

- Debord’un yeni filmi: Sur le passage de quelques personnes à travers une assez courte unité de temps.

 

Sosyalizm ya da Barbarlık, Sitüasyonist Bauhaus, Provo

1960

Sitüasyonist Manifesto, SE dergisinin Haziran sayısında imzasız olarak yayınlanır. Manifesto, aynı yıl Almanya’da ve ertesi yıl da Danimarka’da Debord, Jorn, Constant, Pino-Galizio ve Nash’in imzalarıyla yayınlanır.

- Guy Debord tarafından, kapitalist teknoloji taraftarlığı ve sitüasyonist olmayanlarla işbirliği iddialarıyla eleştirilen Constant SE’den ayrılır. Gallizio ise, gene SE dışındaki ilişkileri nedeniyle atılır.

- Debord, Socialisme ou barbarie grubuyla işbirliğine girer ve Cornelius Castoriadis ile ortak bir manifesto yayınlarlar. Onlara göre, mevcut ‘sosyalist rejimler’ devlet kapitalizmden başka birşey değildir. Devrim, bürokratik komünist partileri yerine, doğrudan kendi kendini yöneten konseylerde örgütlenen işçiler tarafından yürütülmelidir. Bu özerk konseylerin hedefi devlet gücünü ele geçirmek değil onu yıkmak olmalıdır.

 

1961

- SE’nin Goteborg’da toplanan V. Konferansı’nda yoğun bir hizipçilik baş gösterir. Bunun üzerine Jorn SE’den ayrılır. 1961 yılı, SE’nin sanatın siyasetinden, siyasetin sanatına doğru yöneldiği bir eşik sayılır.

- Jorn, kardeşi şair Jörgen Nash ve birkaç arkadaşları İsveç’de Sitüasyonist Bauhaus’u kurarlar. Amaçları, sanatı sadece bir takım siyasal eylemlere indirgeyen ve görsel sanatları dışlayan SE iktidarına muhalefet etmektir. Sokaklarda herkesi katılmaya çağıran toplu müzik gösterileri, dans partileri, graffiti boyama eylemleri gibi, CO-RITUS adını verdikleri etkinlikler düzenlerler. Amaçları sanatın olanaklarını toplumsal mekanın olanaklarına çevirmektir. Ayrıca bir takım skandallar çıkarmaktan da geri durmazlar. Bu skandallar içinde en çok yankı uyandıranları, Kopenhag limanındaki ünlü deniz kızı heykelinin kafasının çalınması ve Danimarka Kraliyet Tiyatrosu’nda oynanan bir operayı durdurarak ‘sahneye koydukları tiyatro’dur. Sitüasyonist Bauhaus, hareketin İskandinav ülkelerinde kökleşmesinde etkin olmuş ve SE gibi geriye çekilmemiştir. Etkileri hâlâ zaman zaman patlak vermektedir.

- SE dergisi, “Kral Übü” yazarı Alfred Jarry’nin icat ettiği, fiziğin ve metafiziğin ötesine geçen ‘patafizik’ ile sitüasyonizmin ilişkisi üzerine Asger Jorn’un bir yazısını yayınlar. 19. yüzyıl sonunun modernist ressamları ve sembolist şairleriyle içlidışlı olan Jarry, Breton’a göre “sürrealizmin habercisi”dir. Ionesco, Dubuffet, Duchamp, Prévert gibi avangardlar üzerinde etkili olan Jarry’nin, burjuva karakteriyle alay eden, beklenmedik rastlaşmalar, tedirgin edici abartılar ve örgütlü saçmalıklar gibi yöntemleri Jorn için birer sitüasyondan farksızdır.

 

Henri Lefebvre

 

1962

- Debord için şiirsel ve siyasal devrim birdir. Üstelik, ona göre, dada hareketiyle birlikte Batı kültür ve sanatının sonu ilan edilmiştir. Dolayısıyla sanat aşılmalıdır. Hepsi bu düşünceler çevresinde birleşmekle birlikte, birçok SE üyesi, Debord’un giderek yalnızca siyasal eyleme odaklanarak sekterleştiğini düşünürler ve bir bir hareketten uzaklaşırlar, ya da Debord tarafından uzaklaştırılırlar. Üyeler arasındaki bu çatışma ve ayrılma ertesinde hareket tamamıyla siyasal eylemlere yönelecek ve yıllık konferanslar aracılığıyla süren yönetimine son vererek merkezîleşecektir.

- SE’den ayrılan Jorn, İskandinav Kıyaslamalı Vandalizm Enstitüsü’nü kurar. Enstitü, vandal ve barbar olarak nitelenen kültürlerin de aslında yüksek bir uygarlık düzeyine sahip olduklarını savunur.

- Sitüasyonist Bauhaus ve Alman Die Gruppe Spur üyeleri İkinci SE’i kurarak, Amsterdam’da metinlerden ziyade grafik işlere ağırlık veren Situationist Times gazetesini yayınlamaya başlarlar. Bu gazete, sonraki dönemlerde yayılacak fanzin tarzı yayıncılığın öncüsü sayılır.

- Lefebvre “Modernliğe Giriş- On İki Prelüd- Eylül 1959/Mayıs 1961” kitabını yayınlar: “Modernizm ve modernliğin birbirlerine karşıt tezler olarak incelenmesiyle başlayacağız”. Lefebvre’in kitabı, şiirin iktidarı için çarpışanların kılavuzlarından biri olur: “ Şiirsel dil, dünyayı yaratmayı, ...gündelik gerçekliği dönüştürmeyi amaçlar.”

 

1963

- Debord’un kaleme aldığı “Politikada ve Sanatta Yeni Eylem Biçimleri ve Sitüasyonistler” yayınlanır: “Sitüasyonist hareket, kendini hem bir sanatsal avangard, hem gündelik hayatın özgürce inşa edilebilmesi yolunda deneysel bir araştırma, hem de yeni bir devrimci atılımın teori-pratik birliğine katkı olarak ortaya koyar. Bundan böyle, bütün temel kültürel yaratılar kadar, toplumdaki her niteliksel dönüşüm, bu birleşik yaklaşımın geliştirilmesine bağlıdır.” Bu ‘kolektif manifesto’nun, o sıralarda İngiltere, Danimarka ve Venezuella’da gerçekleşen ve yer yer şiddete de başvuran kimi devrimci eylemleri birer détournement hareketi olarak değerlendirerek sitüasyonizme mal etmesi, sert tepkilere yol açar.

 

1965

- Amsterdam’da ucuz tekniklerle çoğaltılmış Provo dergisi dağıtılmaya başlar. Ancak ev yapımı bomba tarifleri bastığı için hemen toplatılır. Provo’lar bir yandan ücretsiz klinikler açıp, mahalle komiteleri kurarken ve işgal ettikleri terk edilmiş yapılarda evsiz barksız takımına yer açarken, diğer yandan resmi davetleri sabote ederler, araçların kent dışına çıkarılması için beyaz bisikletlerle toplu kent turları yaparlar ve kenti dönüştürmeye yönelik sis bombalarının da kullanıldığı başka protestolar düzenlerler. SE tarafından eleştirilse de, bu tür eylemler, 1968’in habercisidir. Kentlerin yaşam kalitesini dönüştürecek politik karnavalları, anarşik festivalleri çağrıştırır. Sitüasyonistleri ilk kez basına taşıyan Provo hareketinde Constant’ın kent ütopyalarının etkisi önemlidir. Constant ve SE, Saint-Simon ve Fourier gibi 19. yüzyıl sosyalist ütopyacılarının hayallerinin izini sürmektedirler. Provo’ları ve sitüasyonistleri kışkırtan, kent hayatını sanatsallaştıracak devrimci karnavallar konusundaki düşünceler arasında, Lefebvre’in 1871 Paris Komünü’nü bir festival olarak tahayyül eden incelemelerinin yanısıra, Rus edebiyat eleştirmeni Mihail Bahtin’in ‘karnaval’ın yıkıcılığı ve heteroglossia –toplumsal çok seslilik– üzerine çalışmalarını da kaydetmek gerekir.

- Avrupa’daki ilk üniversite işgali Strasbourg Üniversitesi’nde gerçekleşir. Bu eylem dolayısıyla Tunuslu sitüasyonist Mustafa Hayati’nin yazdığı ve çeşitli dillere çevrilen De la misère en milieu étudiant broşüründen on binlercesi üniversitelerde dağıtılır. SE’nin Strasburg’daki etkinliği, onların Fransa’da bütün üniversitelerde ve devrimci çevrelerde tanınmasını sağlar.

 

1967

- Sitüasyonist Raoul Vaneigem Traité de savoir-faire a l’usage des jeunes générations kitabını, Debord da başeseri Gösteri Toplumu’nu (La société du spectacle) yayınlar: “Modern üretim koşullarının egemen olduğu toplumların tüm hayatı devasa bir gösteri birikimi olarak karşımıza gelir. Bir zamanlar doğrudan yaşanan her şey artık bir temsilden ibarettir.” Gösteri, “ imaja dönüşene dek yoğunlaşmış sermayedir”. Debord kitabında, fütürizm, Dada ve sürrealizm karşısındaki kendi konumlarını da açıklar. Vaneigem ve Debord’un kitapları 1968’in düşünsel rehberlerinin başında gelir. Zaten Debord’a göre kitabını, “gösteri toplumuna bilinçli bir şekilde zarar vermek için yazıldığını göz önüne alarak okumak gerekir. Bu kitap asla abartılı bir şey söylemez” (1992 baskısına önsöz).

Mayıs 1968, Paris

 

Öfke, Gerilla Kızlar, Kızıl Çoraplar

1968

- SE’nin tezlerini benimseyen anarşist Enragés grubu Nanterre Üniversitesi’nin altını üstüne getirir. Bu olay, Mayıs ayında, neredeyse bütün üniversiteleri ve ardından fabrikaları saracak isyanın ateşleyicisi olacaktır.

- Fransa’da yüzlerce üniversite ve fabrika işgal edilir. On milyondan fazla işçi greve gider, yüz binlerce öğrenci polisle çatışır. Üniversitelerde, orta ve ilkokullarda, fabrikalarda, istasyonlarda, opera ve tiyatrolarda, alışveriş merkezlerinde Fransız bayrakları iner, yerine kızıl bayraklar çekilir. Yönetimi öğrenci ve işçi konseyleri ele geçirir. Debord ile arkadaşlarının kurduğu ve değişik bölgelerden, işyerlerinden, okullardan gelen devrimcilerle oluşan İşgallerin Sürdürülmesi Konseyi sürekli toplantı halindedir. Eylemler arasındaki haberleşmeyi, eylem yerlerinin ihtiyaçlarının giderilmesini, ayrıca duyuru, bildiri gibi yayınların basım işlerini sağlar: “Devrimci hareket bugün ne istemektedir? İşçi konseyleri aracılıyla snıfsız bir toplumun gerçekleştirilmesini. – Conseil pour le maintien des occupations”. Debord’a göre “bütün olayın tam kalbindedirler”.

- Fransa’daki 1968 eylemlerinde en etkili ve en büyük grup, çoğu devrimci öğrencinin yanı sıra, Troçkist ve anarşistlerin de toplaştığı ve Daniel Cohn-Bendit’in başını çektiği “22 Mart Hareketi”dir. Buna rağmen, kitlelerin düşlerini ya da sanatsal erkini temsil eden, sitüasyonizmdir. Her yerde duvarlar, sokaklar onların sloganlarıyla donanır: “Hayal Gücü İktidara”, “Tutkulara Özgürlük”, “Çalışmaya Son”, “Bütün Ülkelerin İşçileri, Keyfinize Bakın”, “Bırakın Yaşayalım”, “Marx’ı Tüketme, Yaşa”, “Sanat öldü! Cesedini harcamayın”...

- 1968 eylemlerinde sitüasyonistler, üretimi ve teknolojiyi yücelten Stalinist-bürokratik komünist partileri, bu partilerin yönetimde olduğu devletleri, onları destekleyen sendikaları teşhir etmeyi de başarır. ‘Devrimi’ desteklemekten ziyade, rejimle dayanışan Fransız Komünist Partisi ve onun güdümündeki sendika konfederasyonu işçiler üzerindeki otortesini yitirir. Sanatı ve hayatı disipline sokan her türlü bürokratik-teknokratik yönetim ‘devrim’in hedefidir. Sorbonne Üniversitesi İşgal Komitesi, Çin Komünist Partisi’ne bir telgraf çeker: “Titreyin bürokratlar...”

- 1968 Mayıs’ı, 1871 Paris Komünü’nden sonra Paris’teki en devrimci ayaklanmadır. Fransız burjuvazisi dehşet içindedir, de Gaulle rejimi tehdit altındadır; NATO’nun desteğini arayacak kadar çaresizdir.

- Paris’te kentlilerin birdenbire ayaklanarak kent hayatına damgasını vurması, bir détournement hareketi, kitlevi bir sitüasyon olarak görülür. “Sitüasyonist kent” bir düşten ibaret olmadığını kanıtlamaktadır: Herkes işini gücünü bırakmış, başına buyruk, kenti turlamaktadır (dérive); kentin akılcı devinimi içinde hiçbir zaman karşılaşmaları mümkün olmayan yığınlarla Parisli hep birlikte coşmakta, devrimci eylemlere katılmakta, kolektif bir yaratıcılık eseri vermektedir; iktidar onların kurduğu ve kendi kendini yöneten konseylerdedir... Bu topluca oynanan bir oyun, bunaltıcı kent hayatının estetikleştirilmesi, “sokakta sürrealizm”, bir festival değil de nedir? “Bu devrimci bir harekettir ve zafer kazanmak için, ne yaptığının bilincinden başka herşeye sahiptir.” (30 Mayıs 1968, İşgallarin Sürdürülmesi Konseyi)

- Bir yüzyıl kadar önce Baudelaire’le yüceleşen ‘arzuların özgürlüğü’, ‘şiirin iktidarı’ ancak bir ay kadar sürer. 1848 Devrimi’nin barikatlarıyla uyanan estetik modernizm, Paris’in 1968’de kurulan son barikatların ardından yerini türlü türlü ‘postmodernizm’ tezlerine bırakır. 1968, avangardın en görkemli çılgınlığıdır, ama belki de en sonuncusu. 1968, sitüasyonizm için hem bir zirvedir, hem de hızla dağılmaya başlamasının başlangıcı.

- 1968, eleştirel düşüncede bir çığır açar. Paris’te, direnişin içinde olan Foucault, Lyotard, Baudrillard, Lacan, Deleuze, Guattari, Badiou gibi düşünürler, 1968’in tarihsel hakikatini aramaya başlarlar. Modernliğin ve onun eserleri olan tarihin, toplumun, devrimin, ütopyanın, sanatın sınırlarını tartışmaya açarlar. Sitüasyonizmin bıraktığı yerden, postmodernliğin arkeolojisine devam ederler. Bütün gerçekliği ve anlamı yutan imgelerin iktidarını, yeni ‘arzu politikası’nın olanaklarını, düşünsel göçebeliği, ‘olay’ın (event) devrimci gücünü, Marksizmin açmazlarını araştırırlar. Sitüasyonizmin hayallerini yaşatmanın yollarını ararlar. “Sitüasyonizme çok, ama çok kapılmıştım. Bugün sitüasyonizm geride kalmış olsa bile, her zaman sadık olduğum bir radikallik yerinde duruyor. Bir çeşit takıntı, bir çeşit karşı-kültür hâlâ orada.” (Baudrillard, 1989)

- 1968 Baharı’nı, muhalif, devrimci, özerk hareketlerin dünyanın her yerinde yayıldığı, yenilendiği bir ortam izler. Bu ortamın keskinleşmesinde politik ve sanatsal avangard birbirlerini kışkırtır. Her yerde başkaldırı, sitüasyonistlerin etkili olduğu manifesto dilinde ve sokak sanatında ifade bulur. Bildiri ve graffiti, etkin kamusal alanlar yaratarak kent hayatının gündelik donanımları haline gelir. Batı merkezlerinde feminist hareketler (Combat pour la libération dela femme, Les Guérillères, Red Stockings gibi manifestolar), ‘öteki’ merkezlerde ise anti-emperyalist hareketler, bu siyasal/sanatsal oluşumun en güçlü örnekleridir.

 

1969

- SE’nin son konferansı Venedik’te toplanır. Dergi bu vesileyle son bir sayı daha çıkararak yayınına son verir. Sayısı iyice azalan üyeler arası anlaşmazlıklar son aşamasındadır.

 

1970

- Lefebvre, Kentsel Devrim’i yayınlar: “Bu kitapta bir kurum ve ideoloji, temsil ve irade, güç ve baskı olarak urbanizmi eleştirdim. Çünkü urbanizm, nesnel, bilimsel ve tarafsızmış gibi temsil edilen baskıcı bir mekan oluşturur.” 1968’in yenilgisine rağmen, dünyada bu dönemde kapitalizme karşı kabaran devrimci dalga etkisini sürdürmektedir. Lefebvre kitabında, hem mekanın politik temsillerini ve gücünü, hem de bunlar karşısında “kenti kullananların” güçsüzlüğünü inceler; globalizm döneminde bütün metropollere dayatılacak enbourgeoisement (gentrification, soylulaştırma) gibi çağdaş kentsel hadiseleri çözümler. Öne sürdüğü “endüstriyel toplumdan kentsel topluma geçiş” gibi tezler mekanla uğraşan alanlarda, özellikle de David Harvey ve Manuel Castells gibi Marksist coğrafyacılar arasında verimli tartışmalara yol açar.

 

1971

- Lefebvre “Modern Dünyada Gündelik Hayat”ı yayınlar. Kentsel çevre kadar, tüketim ve iletişim kültürünün de neden olduğu “terörizm” karşısına dikilecek bir “sürekli kültürel devrim”in olanakları üzerinde durur. Sonunda yeniden sitüasyonizmi seslendirir: “Gündelik hayat sanat eseri olmalıdır. Bütün teknik araçlar gündelik hayatın dönüşümüne hizmet etmelidir.”

- Fransa’da 1968 eylemleri nedeniyle mahkum olan yüzden fazla devrimci, cezaevlerini saran ayaklanmalara karışırlar. Bunun üzerine Foucault, mahkumların gördükleri baskılar konusunda özgürce konuşabilmelerini sağlamaya yönelik Groupe d’Information sur les Prisons’un kuruluşuna sahip çıkar. Foucault’nun, iktidar tarihlerinde bir eşik sayılan Hapishanenin Doğuşu kitabı bu deneyimlerden ortaya çıkar.

- Sitüasyonist Bauhaus ve İkinci SE üyelerinin de aralarında bulunduğu bir grup Kopenhaglı, kullanılmayan bazı askerî barakaları işgal ederek Christiania komününü kurarlar. Yaklaşık 850 kişinin yaşadığı bu kendi kendini yöneten “Özgürkent”, sonradan yavaş yavaş turistik bir cazibe merkezi haline gelse de, hala otuz dört hektarlık bir alanda kendi bayrağını dalgalandırmaktadır.

Christiania

 

King Mob, Kızıl Tugaylar, Punk, Sex Pistols

1972

- SE dağılır. 1909’da fütürist manifestoyla başlayan 20.yüzyılın sanat manifestoları dönemi kapanmakta, avangard tarih olmaktadır. 19.yüzyıl romantizmiyle başlayan, sanatın siyasetiyle devrim yapma ve insanlığı özgürleştirme hayalleri ile hayatları sanat olan toplumlara ait ütopyalar parçalanır. Debord, sürrealistler gibi kendilerini romantik sayanların belki de sonuncusudur. “Yeraltına, daha da derinlere ineceklerini” yazar, “tezlerimiz ün kazandıkça, biz daha görünmez olacağız.”

- SE dağıldığında zaten geriye sadece dört, kimi kaynaklara göre de iki üye kalmıştır. Toplam yetmiş üyeden kırk beşi atılmış, yirmi biri ayrılmıştır.

- SE dağılırken eylemlerini sürdüren Sitüasyonist Bauhaus, Kassel’deki 5. Documenta’da bir “Anti-Documenta Sanat Eseri” yapar. Bu ‘eser’, Documenta’nın ana mekanı olan Fridericianum Müzesi önüne topluca kurulan ve atıklardan oluşan bir barikattır.

- 1970’lerde, birçok Avrupa ülkesinde ve ABD’de sitüasyonist retoriği benimseyen örgütlenmeler oluşur. İngiltere’de King Mob, Öfkeli Tugaylar (Angry Brigades), Praxis; İtalya’da Kızıl Tugaylar, Metropolitan Indians, ve ’77 Hareketi, Polonya’da Turuncu Alternatif, Amerika’da Motherfuckers, Negation, Point Blank, Contradiction, Bureau of Public Secrets... Bu tür hareketlerden en tutulanı punkkarşı-kültür oluşturmaya çalışan bir pop müzik çevresiydi. Punk, Lautréamont’u izleyerek herkesin müzik yapmasını savunuyor ve Sex Pistols grubuyla tanınıyordu. Müzik endüstrisini istila eden gösteri kültürüne ve star sistemine saldırıyordu. Sex Pistols’ın kuruluşunda rock’ın devrimci gücüne inanan ve “yasasızlığı sınır tanımayan” King Mob grubunun etkisi büyüktür.

 

 

 

1973

- Debord Gösteri Toplumu’nun sinema versiyonunu yapar.

 

1974

- Mekân felsefesinin temel eserlerinden olacak “Mekanın Üretimi” yayınlanır. Lefebvre, mekanın anlamlandırılmasına ilişkin tarihsel incelemesini, gündelik hayatın toplumsal mekanları, kentle ve evle bağlar. Bu onun en baştaki, sürrealistlerden esinlendiği programından farklı sayılmaz: “Sürrealistler, içsel mekanın kodlarını çözerek, bu öznel mekandan, bedenin maddi evrenine ve dış dünyaya, dolayısıyla da toplumsal hayata geçişin doğasını keşfetmeye giriştiler.”

 

1977

- İtalyan devletinin Kızıl Tugaylar’ın silahlı eylemlerini fırsat bilerek başlattığı siyasal cinayetler, yargılamalar ve baskılar, Özerklik Hareketi’nin önderi, felsefe profesörü Antonio Negri’nin tutuklanmasıyla doruğa çıkar. Roma ve Milano’daki büyük gösterileri üniversite ve fabrika işgalleri izler. Eylemleri güdümleyen, toplu yaratıcılık ve zorunlu çalışmanın son bulması gibi sitüasyonistlerden devrolan taleplerdir. Bu ortamda siyasal özerklik taraftarı girişimlerin oluşturduğu ’77 Hareketi, Foucault, Deleuze, Guattari gibi aydınların desteğine sahiptir. Bu aydınlar, Negri’nin hapsedilmesine ve muhalifleri bastırmak için başvurulan şiddete karşı “Fransız Entelektüellerinin Çağrısı”nı yayınlarlar.

 

1978

- Debord ilk tutkusu olan sinemaya döner ve kaybettiği arkadaşları Jorn, Gallizio ve Gilles Ivain’e adadığı altıncı ve son filmini çeker: In girum imus nocte et consumimur igni -“gecenin içinde dönüp duruyoruz, alevler bizi kavururken” Debord’un “gösteri karşıtı” sineması, sağdan soldan bulduğu, yıpranmış, çizik film parçalarıyla kurduğu montaj-kolaj üzerine yapılan seslendirmelerden oluşur. Konuşanlar ya birşeyler okuyor, ya da anılarını anlatıyor gibidirler. “Gösteriyi parçalayan Debord, sinemayı da parçalar”.

- Debord’un sineması üzerine belgesel Ouvres cinématographiques complètes kitabı yayınlanır.

Guy Debord, 1984

1984

- Filmlerinin yapımını ve gösterimini destekleyen arkadaşı Gerard Lebovici’nin meçhul bir cinayete kurban gitmesi üzerine, Debord filmlerinin hiçbir zaman Fransa’da gösterilmemesi kararını alır.

 

1988

- Guy Debord 1968’in yirminci yıldönümünde, Gösteri Toplumu Üzerine Yorumlar kitabını yayınlar: “Geçen yirmi yılda gösterinin hızla yayılmasının hala az bilinen bazı sonuçlarını özetleyeceğim... Artık gösteri, bütün gerçekliğe işlemiştir... Beş temel özelliğe sahiptir: kesintisiz teknolojik yenilenme; devlet ve ekonominin birleşmesi; gizlilik; yalan; şimdiki zamanın ebedileşmesi... Gösterinin egemenliğinin ilk önceliği tarihsel bilginin silinmesidir...”

- “Yorumlar”da Debord, sitüasyonizm taraftarı (pro-sitü) olaraka anılan girişimleri şiddetle yerer. Onları, sırf ilgi uyandırmak için gösteriye teslim olmakla suçlar. Üstelik bu “beceriksizler”, gösteri uğruna, kullandıkları davayı ve onun gerçek kaynaklarını da gizlemektedirler. Ama Debord’un da gizledikleri vardır : “Herşeyden önce, öyle uluorta, gereğinden fazla bilgi vermemeye dikkat göstermeliyim.” Ne de olsa, “gizli ajanları devrimcilere, devrimcileri de gizli ajanlara çevirmek gösterinin başlıca tutkusudur.” Öte yandan, “sanat öldüğünden beri polisleri sanatçı kılığına sokmak son derecede kolaylaşmıştır.”

- Paris Georges Pompidou Merkezi, Londra ve Boston Çağdaş Sanat Merkezlerinde (ICA) sitüasyonizm sergileri açılır (1988-89). Londra ICA, zaten Archigram, Team X, Independent Group gibi sitüasyonizmle ilişkili mimarlık çevrelerinin etkin olduğu, SE’nin İngiltere’deki adresidir. Sergiler Debord’un ilk filminin adını taşır: “Bir Avuç İnsanın Oldukça Kısa bir Zaman Birimi İçinden Geçişi Üzerine”(1959).

- Greil Marcus’un punk kültürünü dada ve sitüasyonizme bağlayan Ruj Lekesi kitabı yayınlanır. Kitap, sitüasyonizmin tanınmasında etkili olur ve ona karşı duyulan ilgiyi canlandırır.

 

1989

- Debord anılarından oluşan kitabı Panegyric’in birinci cildini yayınlar: “Yöntemim son derecede basit olacak. Neyi sevdiysem onu anlatacağım... Sonunda, bir yüzyıldır bizi sürükleyen modern şiirdir. Onun çağrısına katılmaktan başka yapacak hiçbirşeyi olmayan bir avuç insandık.” Bu sözler, Debord’un aynı kitaptaki başka bir itirafını da açıklığa kavuşturur: “Dünyada herkesten daha çok saygı duyduklarım, Arthur Cravan ve Lautréamont’dur”.

 

1993

- Mark Dery’nin yazdığı Cultural Jamming:hacking, slashing and sniping in the empire of signs manifestosu yayınlanır. Küresel markalara ait işaretleri ve reklamları sitüasyonist détournement taktiğiyle sabote eden cultural jamming eylemleriyle ilgili en yaygın organ, hâlâ Kanada’da yayınlanmakta olan Adbusters dergisidir.

 

1994 

- “Yıkıcılığın esteti Guy Debord” (Le Monde) 30 Kasım’da intihar eder. “Ölümü hakkında takdire şayan olan şey, onun bir kaza eseri sayılamayacağıdır”: Son yazılarından birinde kendi sonuyla ilgili bu yorumu yapan Debord’dan başkası değildir. Anılarının üçüncü cildi ve taslak halinde olan diğerleri arzusuna uyularak 30 Kasım gecesi yakılır. “Yaptığım hiçbir şey için pişman olmadım. Daha başka ne yapabilirdim? Doğrusu onu da kesinlikle hayal edemiyorum”. (Panegyric)

 

1995

- Debord’un ölümü sırasında üzerinde çalıştığı filmi Guy Debord, son art et son temps Brigitte Cornand tarafından tamamlanarak 9 Ocak günü Canal + televizyon kanalında yayınlanır. Debord’un filmi, hayatını verdiği Paris’e odaklanır. Gerek banliyölerindeki yıkımlar, gerekse merkezindeki soylulaştırma, ya da ‘müzeleştirme’ dönüşümleriyle, modernliğin bu şanlı metropolünün, nasıl bir suikasta –gösteriye- kurban edildiğini anlatır.

 

1997

- Debord’un anıları Panegyric’in ikinci cildi yayınlanır. “İkinci cilt bir dizi ikonografik kanıttan oluşur... İnsanlar sonunda hayatımın değişik aşamalarında neye benzediğimi, çevremdeki çehreleri ve ne tür yerlerde yaşadığımı görebileceklerdir... Örneğin, bu yüzyılda aşırılık taraftarı sanata yaptığım katkı - o katkı ki oldukça eşşiz bir tarihsel anıt oluşturur- burada tamamıyla teşhir edilecektir. Bu katkının mükemmelliği, onun küçük olmasında yatar.”

 

Retort

2005

- SE üyesi ünlü sanat tarihçisi T.J.Clark’ın önderlerinden olduğu ve yirmi yıldır San Francisco’da etkin olan Retort Grubu, Ezilen Güçler-Yeni Savaş Çağında Sermaye ve Gösteri kitabını yayınlar. Konu, “gösteri kosullarında askeri neoliberalizmin çelişkileridir” ve yazarlar “kırk yıl önce Guy Debord ve SE tarafından ortaya konan belirli kavram ve anlatımların, her zamankinden daha çok yaşamakta olduğumuz bu zehirli çağda açıklayıcı bir güce sahip olduğuna” inanmaktadırlar. Onlara göre, 11 Eylül 2001’de New York’taki Dünya Ticaret Merkezi kulelerinin yerle bir edilmesi ve bu olayın medyanın “kesiksiz duygu makineleri”ni istila etmesi, gösteri toplumunun uğradığı müthiş bir “imaj yenilgisi”dir.

 

2007

- 1970lerde el konulan ve o zamandan beri bir toplumsal etkinlik merkezi olarak kullanılan Halk Evi binasının, Kopenhag Belediyesi’nin neoliberal yöneticileri tarafından yıkılmak istenmesi ayaklanmalara yol açar. Ayaklanmalar askeri önlemlerle ve toplu tutuklamalarla bastırılırken, göçmen işçilerin yaşadığı Norrebro mahallesinde ve sitüasyonistlerin katılımıyla kurulan Christiana bölgesinde acil durum ilan edilir. Ayaklanmaların hemen ardından İskandinavya’da Sitüasyonist Hareket konusunda uluslararası bir seminer düzenlenir: “Her şeyi Um, Hiçbir Şeyden Korkma”.

 

Bu metin daha önce Sanat Dünyamız dergisinde yayınlanmıştır, Bahar 2009, s. 32-47.

Mayıs 1968-2018