Kırılganların Yönetimi

8/12/2016 / skopduyuru

 

 

Güvencesizliği sadece ekonomi kategorileriyle düşünebilir miyiz? Yani yalnızca işsizlik, esnek çalışma, düşük ücretler ve sosyal güvenceden yoksunluk olarak algılayabilir miyiz? Yoksa Isabell Lorey'in tartışmaya açtığı üzere ekonomik güvencesizlik hayatta kalma ve kendi kudretlerini gerçekleştirme önündeki çok daha büyük bir olanaksızlığın sadece bir boyutu mudur? Lorey, kırılganlık, kırılgan, kırılganlaşma ve kırılganlık hali gibi kavramları tam bu tartışmanın merkezine koyuyor. Lorey'e göre bugün içinde bulunduğumuz neoliberal koşullar, yönetim stratejileri ve dispozitifler, yaşam karşısında kırılgan hale gelen bizleri yeni bir özneleşme sürecine dahil ediyor. Ve bu yeni özneleşme, kırılgan olma ve kırılganlaşma tehlikesi üzerinden bizi sürekli sermayeye ve devlete boyun eğmeye zorluyor. Elbirliğimizin toplumsal kudreti yerine rekabetçi, kendi kendini piyasaya sunmayı dayatan bireyselci tepkilerimizi örgütlüyor. Kırılganlık ve onun ekonomik tezahürü olan güvencesizlikten duyulan korku ve kaygı hepimizi kuşatıyor. Öyle ki kırılganlıktan ve güvencesizlikten, hükümetlerin başarıyla uyguladıkları güvenlik önlemlerinden ve şiddetten kaçınmak için ya yönetebileceğimiz alanlarımıza, örneğin aileye sığınıyor ya da kurucu olmayan tepkisel eylemliliklere girişiyoruz. Lorey ise kırılganlık halini bir kader gibi ya da dışarıdan kaynaklı bir mağduriyet gibi yaşamayı reddetmenin ötesine geçmeyi ve kuruculuğu önceleyen bir toplu çıkış (exodus) yaratmayı öneriyor.

Isabell Lorey, Kırılganların Yönetimi, çev. Nurhayat Köklü (İstanbul: Otonom Yayıncılık, 2016)

http://otonomyayincilik.com